Ahmet EREZ…
‘O, Doğu Anadolu’nun bağrından Iğdır’ın henüz
Kars'ın bir ilçesi olduğu zamanda eksi 40’ların sert mizaçlı bir çocuğu olarak
Kolej saflarında kendini bulur. O doğduğu toprakların sert iklimi/rüzgarları gibi
dirençli, çelik bir yay gibidir. Bileği kuvvetlidir, tabiki yüreği de…’
1975 yılının Eylül ayları, yurdun değişik yörelerinde/illerinde yapılan
sınavlar sonucu sıralamaya giren 110 genç, Polis Koleji 28.Dönem öğrencisi
olarak 1.sınıfa başlarlar. 1/A sınıfında öğrenime başlayan 2112 numaralı Ahmet
EREZ koleje uyum sağlamakta, diğer öğrencilerle arkadaşlık kurma konularında
biraz ağır kalacaktır. 1.sınıf ilk sömestr tatiline kadar hemen hemen yalnız
bir adam olacak, bu süreçte ona okul bahçesinin spor salonu yanındaki çam ağacı onun tek arkadaşı olacaktır.
Kars/Iğdır Karakoyunlu ilçesi Koçkıran köyünden Polis Kolejine gelen 10.03.1959
doğumlu Ahmet'in babası Halil EREZ rençber/köy muhtarı, annesi Leylan hanım ise
rençber bir ev hanımıdır. (Ne hazindir ki
1978’de kolejden mezun olduğu gün 57 yaşındaki babasını Ankara Numune
Hastanesinde, Annesini ise 1989 yılında Yozgat’ta elim bir trafik kazasında kaybedecektir.)
Ahmet, 3’ü kız olan 7 kardeşten ailenin 3.
çocuğudur. İlkokulu köyde 3 yılda bitirir. 2 yıl kazanmıştır ancak
imkansızlıklar nedeniyle öğrenime 3 yıl ara vermesinin ardından ortaokulu Iğdır’da
bitirir. Iğdır ile köyünün arası 30 km’dir. ilk başlarda hafta sonları güzel
havalarda bu yolu 4-5 saatte yürürken, ardından bisiklet sahibi olacak bu yolu
bisikleti ile katedecektir. Ortaokul sonrası 1975 yazında (aşağıda paragrafta
aktarılan sürecin ardından) Ankara’da Polis Koleji ailesine katılır.
Kars/Iğdır’a kolej giriş formları gelmemiş,
bir polisin “geç gelir yetişemezsin Ankara’da dayın olması lazım” söylemi
üzerine ta kendi başına Otobüsle ilk kez 30 saatlik uzun bir yolculuk sonrası
Ankara’ya gelip, garaj polisinin yardımıyla Anıttepe’ye koleje ulaşıp, Nöbetçi
amirinden kolej formlarını istemesi üzerine o dönem kolej müdürü olan Ahmet
Erol’un huzurunda kendisini bulur. Okul müdürünün kendisini otutturup hoşbeş
sonrası bir kahve ikramının ve sınavları kazanınca doğrudan yanına gelmesini
söylemesinin ardından tekrar yola koyularak memleketine döner. Ankara’dan
verilen Formu doldurup teslim ederken müracatlar için son 3 gün kaldığını öğrenir.
Kars’tan sınavlara katılan 15 kişiden sadece kendisi kazanıp, mülakat için
yeniden Ankara’ya bu kez doğrudan okul müdürüne çıkar ve ikinci kez kahvesini
içerken okul müdürünün odasına giren Beden Eğitimi öğretmeni ve mülakat
komisyonunda bulunan Ömer Şölen’le tanıştırılır. Ahmet, Iğdır’lı polisin
söylemindeki gibi Ankara’da hemde büyük bir dayı bulmuştur. (Ahmet, vefa
olarak, yıllar sonra doğacak oğullarından birine Ahmet Erol ismini koyacaktır.)
Ahmet
içimizde bileği en kuvvetli arkadaşlarımızdan, acı bir kuvvete sahip, bizlere
göre –yöresinin/toprağının verdiği doğallıkla- biraz sert mizaçlı bir
arkadaşımızdır. Atletik güçlü yapısıyla koşucu olarak okulu temsil
edecek, judoda çok iddialı olmayıp yeşil kuşakta kalacak, beden dersleri ise
onun açısından eğlenceli geçecektir. Hele kombinede (teneffüslerde, boş zamanlarımızda spor yaptığımız, oyun oynadığımız,
söyleştiğimiz vazgeçilmez bir alan) barfiks çekişinde bizleri kıskandırır. Tek
kolla 15 barfiks çekerken, iki kolla 50 barfikse ulaşıp, o demir çubuğun
üzerinden takla da atar. Pazuları bizim neredeyse iki katımız idi. (Ahmet, kolej öncesinde babasıyla birlikte
bisiklet pompası gibi büyükçe bir aletle kol gücü ile köydeki tarlaları
ilaçlarken kaslarının güçlendiğini paylaşır.) Bizler henüz tüyden kıla
geçip yeni yeni traş olmaya başlarken o çoktan jiletle tanışmıştır.
Bir dönem sıra
arkadaşı olan 2111 Sezai Kıdıkoğlu Ahmet’e ‘keçi’ lakabını konduracak. Ahmet
ise inat konusunda aşağı kalmayıp Sezai’ye ‘Abdurahman Çelebi’ diyecektir. Ardından
2109 Haşim Deniz Karahan daha ılımlı mizaçta olmasına rağmen Ahmet’in ilk
samimi arkadaşlarından biri olacaktı. Ahmet artık topluluğa katılmış,
arkadaşlıklar edinerek, bir yerde gurbet hasretinden sıyrılıp koleji sevmeye
başlar. (Aslında o emniyet teşkilatına uzak biri olmayacak, koleji
bitirmesinin ardından kendisinin bir büyüğü olan abisi polis olacak, ayrıca
kendisinden sonra gelen 2 kardeşi de daha sonraki yıllarda kendisi gibi kolej
ailesine dahil olacaklardı. Ailenin 4 erkek çocuğu da Emniyet Teşkilatının bir ferdi
olacaktır.)
Kolej sonrası
Enstitüde de Ahmet ile aynı sınıfı paylaşırız. Enstitüde, 4 yıla yakın B
sınıfında kadrolu Hüseyin AKIN abimizle sağ ön sırada otururken, bende 2098 Alaattin
CANGÖZ ile onun hemen arka sırasında arkalı önlü otururuz. Arkadakilerin önde
oturanlardan kopya çektiği aşikardır, ancak bizde biraz tersi olur, hatta Ahmet
rahmetli Hüseyin abimize kopya bile hazırlar.
Boykot sonrası Enstitü
1. Sınıf öğrencisi olarak öğrenime devam ederken 1979 yılı Nisan/Mayıs aylarında
banka soygunları ve üniversite öğrenci olayları nedeniyle kurulan Banka
Ekipleri ve Gazi Üniversitesinde bir hafta süreyle geçici görevlendirilerek,
kadroya takviye oluruz. Bu çerçevede; Kızılay bölgesinde ring yapan aynı banka
ekibinde Ahmet ile birlikte ekip memurluğu yaparız. Ahmet Stajlarından birini
(1980) Erzincan’da yaparken, diğer 3 stajı ile boykot sonrası Ankara’da görev
yapar.
Ahmet, Enstitü
vizite mümessil yardımcısıdır. Yardımcıdır ama arkadaşların tüm sağlık işleri
ondan sorulur. Tüm sağlık personeli ile dostça ilişkiler kurmuştur. Akşamları
en erken yatan, sabahları en erken kalkandır. Fotoğrafçılık konusunda
ilgilidir. Vesikalık ve anı resimlerimizin birçoğunda emeği vardır. Arabalara
özellikle otomobillere çok meraklıdır. Çabuk kızar, çabuk yatışır. Ciddi vede
ölçülü yapısını kaybetmeyip, hep ağır kanlı bir arkadaşımız olarak okulu
tamamlayacaktır. Yıllığa geçen sözleriyle: “Yaşamın tadını yaşarken almak
gerektiğini” savunan, tasarladığı şeyleri muhakkak yapan kararlı bir
arkadaşımızdır.
Enstitüden/Akademiden
62853 sicil sayılı Kom.Yrd. olarak mezun olurken Kriminalci olacaktır. 1982-85
yılları arası Kriminal Daire Başkanlığında “Grafoloji/Sahtecilik” konusunda
uzmanlaşır. Bu süreçte İstanbul Tuzla Piyade Okulunda Nisan 1983’te başlayan 4
aylık eğitim sonrası İstanbul/Hasdal kışlasında asteğmen olarak tamamlar.
Askerlik sonrası Aralık 1984’de Kriminal Dairede yeniden göreve başlayıp 1985
yazında Komiserliğe terfisinin ardından istekli olarak Adana Kriminal
Laboratuar kadrosuna atanır.
Adana ilinde
görevli iken 9.12.1985 tarihinde hemşehrisi Sekine (Latif-Latife kızı) hanım
ile evlenecektir. Erez çifti, evliliklerinin ardından peşpeşe 3 oğul sahibi
olurlar. 1987 yılında ilk oğulları Bir yıl sonra 1988 yılında ikiz çocukları
Birol ve Ahmet Erol dünyaya gelir. Ahmet artık 3 oğul babasıdır.
1985-1997 yılları
arası Adana ilinde Başkomiser-Emniyet Amiri-4.SEM rütbelerinde görev yapar. Bu
süreçte 1992-1995 yılları arası yurtdışı misyon koruma görevlisi olarak Azerbaycan/Bakü’de görev yapar. 1997 yazında
ilk şark görevine Diyarbakır iline Kriminal Laboratuar Müdürlüğüne atanır. 1998
yazında ise 3.Sınıf Emniyet Müdürlüğüne terfisinin ardından artık laboratuardan
ayrılma vakti gelmiştir. Diyarbakır’a il müdürü olarak atanan Gaffar OKKAN’ın
da rızasını alarak yıllarca özlediği kadro polisliğine geçer. 1.5 yıl Ruhsat
Şube Müdürlüğü ardından 1.5 yıl kadar da Ergani ilçe emniyet Müdürlüğü
görevlerinde bulunur. 24 Ocak 2001’de İl emniyet müdürü Gaffar OKKAN’ın şehit
edilmesi onu hayli üzecek, adeta abisini kaybedecektir. 2001 yazında hem şark görevinin sona ermesi hemde
2.SEM olarak terfi etmesinin ardından Balıkesir Kadrosuna tayini çıkar.
Yaşamının bundan
sonraki sürecinde ne olduysa o Diyarbakir dönüşünde olur! (Diyarbakır
kadrosundan ilişiğini kesip mehil izninde Balıkesir iline gidip lojman
ayarlamasının ardından tekrar eşyasını ve ailesini götürmek için otobüsle
dönüşte Diyarbakır- Ergani arasında kamyonla kafa kafaya çarpışarak sağ
şarampole devrilen otobüsten ağır yaralı olarak kurtarılır.) Otobüsle o hazin kazada bir tek o ağır
yaralanacaktır. Otobüsün sağ arka tekerine denk gelen koltukta oturan Ahmet’in
bel bölgesindeki sinirlerine darbe vuracaktır. Ameliyat üstüne ameliyatlar,
yıllar süren tedaviler… (30 Eylül 2001 tarihindeki kazanın 10 gün sonrasında Ankara’ya sevk
edilir. Nisan ayına kadar 7 ay yoğun bakım, 3 ay normal bölüm olmak üzere 10
aylık hastane tedavisinin ardından tekerlekli sandalye ile taburcu olur. Ancak
3 ay geçmeden yeniden hastaneye yatar 6 ay sonrasında yeniden taburcu derken
1,5 yıllık bir süre geçer.)
Ardından
tekerlekli sandalye, sonrasında kuvvetli
kas yapısı onu koltuk değneğine taşıyarak, zorlansa da yürümeye
çalışacaktır. Sonrasında sinirlerin yıpranması ile vücut giderek
zayıflayıp/güçten düşerken çift koltuk değneğine ardından da yeniden tekerlekli
sandalyeye dönüş yapsa da O artık engelli yaşamın bir parçası olur. Beldeki
omurilik zedelenmesi onu engelli bir yaşama taşıyacaktır.
O çok sevdiği
Şoför mahalline kadar tekerlekli sandalyesini kol kuvveti ile çevirip sürücü
koltuğuna oturacak, kısa-uzun demeden gücü yettiğince direksiyona geçerek
(Ankara’dan Balıkesir/Erdek’e, Erzurum’a-Iğdıra kadar) yine yollara düşecektir.
Sadece sandalyesini aracın bagajına koyacak bir yardıma ihtiyacı olacaktır.
2003 Mayısında memleketi
Iğdır’a giderken Erzurum’da mola verir. Erzurum İl Emniyet Müdür Vekili olarak
görev yaparken polisevinde eşi Sekine hanım ile birlikte misafirimiz olur.
Kazanın 1,5 yıl sonrasında yaşananları/yaşadıklarını paylaşır. O zaman koltuk
değneği ile merdivenleri tırmanırken (asansör yoktur) onun
azmini/direncini/yaşam mücadelesinin tanığı olurum. Sonrasında da bu
mücadelesine her daim hayranlık duydum. Eşi Sekine Hanım ise Ahmet’in her
haline kol kanat geren, evin ağır işçiliği yanında, onun moral hocası, yoldaşı,
kaderdaşı olacaktır.
Kaza sonrası uzun
süren tedavisi nedeniyle 2002 yılında Balıkesir ilinden Ankara Emniyet
Müdürlüğü kadrosuna atanmasının ardından, malulen emeklilik çerçevesindeki
başvurusu EGM tarafından kabul görmez ve buna ilişkin idari dava süreci de olumsuz
sonuçlanır. Sağlık kurulu tarafından göreve devam edemez raporu çerçevesinde
2.SEM rütbesinden resen emekli edilmesi söz konusudur. 2004 Temmuzunda terfien
emeklilik talebine istinaden 1.SEM rütbesine terfi ettirilerek APK kadrosundan
isteğe bağlı emekli edilirken, aslında çok sevdiği mesleğinden, üniformasından
sağlık nedeniyle istem dışı ayrılmak zorunda kalacaktır (19.7.2004).
Adli süreç ise
yılan hikayesine dönecek, 15 yılda sonuçlanacak ve bir sonuç alamayacaktır.
Yaşam mücadelesi verirken yargı sürecini takip edemez. Diğer yandan kurumu tarafından sahiplenilmez
ve Mesleki vefasızlıklar yaşar. Görevini ihmal eden bir idare ile karşı
karşıyadır. Ahmet kendi deyimiyle: “15 Temmuzun 2001 mağdurudur”.
Büyük oğlu Halil
Uğur, Baba mesleğini seçip 2006 yılında Polis Memuru olmasının ardından Özel
Harekat kadrosunda görev yapmaktadır. Diğer ikiz olan oğulları ise Ahmet Erol
(Röntgen teknisyeni), Birol (Anestesici) sağlık hizmetlerinde çalışırlar. Oğulları
Birol ve Halil Uğur sırasıyla evlenmiş, her iki oğlundan birer erkek torunları
olmuş, O artık dede olmuştur. diğer oğlu Ahmet Erol ise evlilik sürecindedir.
Emeklilik
sürecinde GATA Rehabilitasyon merkezinde tedavi görürken atış takımına seçilir.
2006 yılında Karagücü, 2010’lu yıllardan sonrada TSK Engelliler Spor Kulubü
bünyesinde engelli havalı tabanca atış turnuvalarına katılır, omurilik felçli
grup içerisinde -kendisinden 15-20 hatta daha küçük yaşlardaki yarışmacılar
arasında- en yüksek atış derecelerine ulaşır. Yani 60’lık bir delikanlı olarak attığını
vurur. Ahmet, bu sporla da yetinmez, yeni gelişen Boccia paralimpik
oyunlarına başlar. 2014-15 yıllarında engelli bireyleri aktive eden, yaşam
kalitelerini arttıran ve Dünyada en ağır engelli grubunun oynayabildiği
tek spor branşı olan Boccia antrenörlük ve hakemlik sertifikalarına
ulaşır. Ve şu anda Boccia takımına antrönerlik yapmaktadır.
Sosyal
açıdan dışa dönük bir insandır. Eve kapanıp kaderine küsmez, hayatın içinde var
olup farklı etkinliklere katılır. Engelli yaşam ile ilgili rehabilitasyon
bağlamında deneyimlerini paylaşır. Seminerlere katılır, konuşmacı olur.
Doktorların anlatamayacağı acılarla baş etmeyi anlatmaya, bu süreci daha yeni
yaşayan gençlere umut aşılamaya çalışır.
Ahmet Erez, özellikle
mücadele azmini hiç bırakmayan, kaza ve emeklilik sonrası kendine yeni bir
sayfa açarak, bundan sonraki yaşamını -sporcu, antröner, hakem, konuşmacı
olarak- anlamlandırmaktadır. Mesleki vefasızlıklar yaşasa da sadece biz kolej
arkadaşlarının değil, birlikte görev yaptığı meslektaşlarının da gönlünde yer tutarak,
emniyet teşkilatının tarihinde kendine yer bulacaktır. Yeter ki önüne engel konulmasın,
engel olunmasın! (05.12.2019)
Remzi KOÇÖZ