9.12.19

POLİS KOLEJİ / AKADEMİSİ TARİHÇESİ



POLİS KOLEJİ

Emniyet teşkilatına amir yetiştiren Polis Enstitüsü/Akademisine öğrenci yetiştirmek ve lise derecesinde eğitim/öğretim yapmak üzere 3201Sayılı Emniyet Teşkilatı Kanunun19. Maddesi gereğince 15 Haziran 1938’de ulu önder Atatürk’ün direktifleri ile Anıttepe’deki Polis Enstitüsü binasında/kampüsünde kurularak faaliyete geçmiştir.
1938 yılında birinci dönem için okula 50 öğrenci kabul edilmiş ve bu öğrenciler 3 yıl sonra, 1941 yılında mezun olmuşlardır. 1950 yılında -bir takım kötülemeler sonunda- kapanarak, 8 yıl aradan sonra 1958 yılında yeniden öğretime başlamıştır. Kuruluşundan itibaren Anıttepe’de hizmet veren polis koleji, 1978 yılında Ankara'nın Yenimahalle ilçesindeki Çamlıca mahallesine taşınmıştır. Eğitim süresi başlangıçta 3 yıl iken, 1980 yılından itibaren 4 yıla çıkarılmıştır.
Ankara dışında 1985 yılında Afyon, İstanbul ve İzmir illerinde de kolejler açılmış, 1988 yılında Afyon Koleji kapatılarak Adana ve Kayseri illerinde kolejler açılmış, 1992 yılında Adana, Kayseri ve İzmir, 1994 yılında ise İstanbul Polis Koleji kapatılmıştır. Açık olduğu dönemlerde İstanbul polis koleji 1102, İzmir polis koleji 549, Kayseri polis koleji 244, Adana polis koleji 267 öğrenci olmak üzere toplam 2162 mezun vermiştir.
2002 yılında yapılan değişiklikle koleje bayan öğrenci alınarak karma eğitim başlanmıştır. Türk kadınının polis teşkilatına alınması da 1932 yılındaki kanun değişikliği sonucu gerçekleşmiştir.
Polis Koleji olarak Ankara geleneksel öğrenimine yine tek başına devam ederken 2004 yılında bu kez Bursa Polis Koleji açılarak 2005 yılında eğitim/öğretime başlamış, sonrasında 12.3.2012 tarihli EGM olurları ile öğrenci kontenjanını Ankara’da bulunan Polis Kolejine aktararak kapatılmıştır.
 Ankara’da bulunan Polis Kolejine 2012-13eğitim/öğretim yılı itibariyle öğrenci alımı durdurulmuş, ancak 2013-14 yılı eğitim/öğretime devam edilmiş, 27.3.2015 tarihli 6638 Sayılı İç Güvenlik düzenlemesi kapsamında Kolej kapatılarak öğrenciler milli eğitim bakanlığına bağlı dengi okullara nakledilmişlerdir.
Polis Akademisine bilgili ve disiplinli öğrenci yetiştiren bir eğitim öğretim kurumu konumunda olan Polis Koleji, kurulduğu 1938 yılından 64. Dönemin mezun olduğu 2014 yılına kadar 8.442 öğrenci mezun vermiştir. Ayrıca farklı illerde/tarihlerde açılan/kapanan diğer kolejlerle birlikte toplam 10.894 öğrenci mezun olmuştur.


POLİS ENSTİTÜSÜ /AKADEMİSİ

1930’lu yılların başında İstanbul polis okulu tek başına yeterli olamayınca, okul işlerinin yeniden düzenlenmesi ve Türk milletinin sosyal bünyesine uygun nitelikte, ileri görüşlü polis amir ve memurlarının yetiştirilmesine gerek duyulmuştur.
Özellikle Lozan polis enstitüsü ve Viyana polis teşkilatı göz önünde tutularak modern bir polis enstitüsü kurulmasına karar verilmiştir. Kurulan bu okul ile emniyet hizmetlerinin orta ve üst kademe amir ve yönetici kademelerinde verimli bir şekilde çalışacak kültürlü, mesleki beceri ve davranışlara sahip, kanunlara, Atatürk ilke ve inkılâplarına bağlı, disiplinli polis amirleri yetiştirilmek istenmiştir.
Polis Enstitüsü,3201 S.K’nun yayımlandığı tarihten 5 ay sonra, 3201 S.K. Md.18 gereği 6.11.1937’de açılmış ve Anıttepe’deki binasında eğitim ve öğretim faaliyetlerine başlamıştır. 
Polis enstitüsü, milli eğitim sistemi şartlarına bağlı olarak, bir yandan polis okullarının bağlı olduğu bir eğitim merkezi birimi, diğer yandan yüksek ihtisas kurslarının yürütüldüğü yatılı bir eğitim öğretim kurumu olmuştur.  Mesleki ilk tahsil kısmında polis memurlarını, mesleki orta tahsil kısmında komiserleri ve mesleki yüksek tahsil kısmında emniyet amirlerini yetiştirmiştir.
Bir Yıllık Eğitim Dönemi (1937-1941); 1937’den 1941 yılına kadar başarılı başkomiserler, bir yıllık mesleki eğitime tabi tutulmuşlar ve emniyet amiri olarak mezun olmuşlardır.
İki Yıllık Eğitim Dönemi (1941-1960); Başkomiserlerin bir yıl eğitime tabi tutularak emniyet amiri olarak mezun edilmeleri uygulaması 1958 yılına kadar devam ettirilmiştir. 1958 yılında polis enstitüsü mezunlarının emniyet müdürü rütbesine yükselebileceğine karar verildi. Polis enstitüsü, 27 Mayıs 1960 tarihinde kapatılmış, dolayısıyla eğitime bir yıl ara verilmiştir.
Üç Yıllık Eğitim Dönemi (1961-1980); 1960 yılında öğretime ara verilen polis enstitüsünde, eğitim ve öğretime 1961 yılından itibaren tekrar başlanılmıştır. 1961 yılında yapılan yasal düzenleme ile öğrenim süresi 3 yıla çıkarılarak bütün mezunlar emniyet müdürü rütbesine yükselebilme hakkını elde etmiş oldular.  
Dört Yıllık Yüksek Okul Dönemi (1980-1984);12 Eylül 1980 tarihinde eğitim süresi 4 yıla çıkarılmış, 1981’de mezun vermemiş, 1982 yılında Polis Enstitüsü Yükseköğretim adıyla ilk 4 yıllık mezun vermiştir. (Bu satırların yazarı da 4 yıllık eğitimin ilk mezunlarındandır.)
Polis Akademisi Dönemi (1984-2001); Polis enstitüsü, 4 yıllık bir yükseköğretim kurumu olarak faaliyet göstermekte iken, 1984 yılında çıkarılan Polis Yüksek Öğretim Kanunuyla polis akademisine dönüştürülmüştür.
YÖK’e Bağlı Polis Akademisi Dönemi (2001-2015); Polis enstitüsü, 1984’de akademi olduktan sonra, 2001’de bünyesinde güvenlik bilimleri fakültesi, güvenlik bilimleri enstitüsü ve polis meslek yüksekokulları bulunan YÖK’e bağlı bir üniversiteye dönüştürülmüştür. 
Polis Akademisi, 2015 yılında gerçekleştirilen hukuki düzenleme ile birlikte (27.3.2015  -6638 S. İç Güvenlik Paketi) Güvenlik Bilimleri Fakültesi kapatılarak Polis Amirleri Eğitimi Merkezi (PAEM) Müdürlüğüne dönüştürülmüş, fakültede eğitim/öğretim gören öğrenciler ise çeşitli üniversitelerin idari/iktisadi bilimler fakültelerine yerleştirilmiştir. 2015 yılından günümüze kadar polis amirleri/yöneticileri, Gölbaşı kampusunda PAEM bünyesinde -4 yıllık bir yüksek öğrenim/eğitim yerine- bir eğitim/öğretim dönemi -4 ay gibi- özel eğitim verilmek suretiyle yetiştirilmektedir.
(Erol ÖZDEMİR,“Polis Koleji/Akademisi Yıllığı”Ankara2006; Pol.Akademisi Bşk. web sitesi)
*Kolej ve Akademi tarihçesi konusunda araştırma ve çalışmaları ile bizlere ışık tutan Erol ÖZDEMİR (76’lı) ağabeyi rahmet ve saygıyla anıyorum.
           

            Remzi KOÇÖZ

5.12.19

Ahmet EREZ


Ahmet EREZ…

‘O, Doğu Anadolu’nun bağrından Iğdır’ın henüz Kars'ın bir ilçesi olduğu zamanda eksi 40’ların sert mizaçlı bir çocuğu olarak Kolej saflarında kendini bulur. O doğduğu toprakların sert iklimi/rüzgarları gibi dirençli, çelik bir yay gibidir. Bileği kuvvetlidir, tabiki yüreği de…’

1975 yılının Eylül ayları, yurdun değişik yörelerinde/illerinde yapılan sınavlar sonucu sıralamaya giren 110 genç, Polis Koleji 28.Dönem öğrencisi olarak 1.sınıfa başlarlar. 1/A sınıfında öğrenime başlayan 2112 numaralı Ahmet EREZ koleje uyum sağlamakta, diğer öğrencilerle arkadaşlık kurma konularında biraz ağır kalacaktır. 1.sınıf ilk sömestr tatiline kadar hemen hemen yalnız bir adam olacak, bu süreçte ona okul bahçesinin spor salonu yanındaki  çam ağacı onun tek arkadaşı olacaktır.
Kars/Iğdır Karakoyunlu ilçesi Koçkıran köyünden Polis Kolejine gelen 10.03.1959 doğumlu Ahmet'in babası Halil EREZ rençber/köy muhtarı, annesi Leylan hanım ise rençber bir ev hanımıdır. (Ne hazindir ki 1978’de kolejden mezun olduğu gün 57 yaşındaki babasını Ankara Numune Hastanesinde, Annesini ise 1989 yılında Yozgat’ta elim bir trafik kazasında kaybedecektir.)
Ahmet, 3’ü kız olan 7 kardeşten ailenin 3. çocuğudur. İlkokulu köyde 3 yılda bitirir. 2 yıl kazanmıştır ancak imkansızlıklar nedeniyle öğrenime 3 yıl ara vermesinin ardından ortaokulu Iğdır’da bitirir. Iğdır ile köyünün arası 30 km’dir. ilk başlarda hafta sonları güzel havalarda bu yolu 4-5 saatte yürürken, ardından bisiklet sahibi olacak bu yolu bisikleti ile katedecektir. Ortaokul sonrası 1975 yazında (aşağıda paragrafta aktarılan sürecin ardından) Ankara’da Polis Koleji ailesine katılır.
Kars/Iğdır’a kolej giriş formları gelmemiş, bir polisin “geç gelir yetişemezsin Ankara’da dayın olması lazım” söylemi üzerine ta kendi başına Otobüsle ilk kez 30 saatlik uzun bir yolculuk sonrası Ankara’ya gelip, garaj polisinin yardımıyla Anıttepe’ye koleje ulaşıp, Nöbetçi amirinden kolej formlarını istemesi üzerine o dönem kolej müdürü olan Ahmet Erol’un huzurunda kendisini bulur. Okul müdürünün kendisini otutturup hoşbeş sonrası bir kahve ikramının ve sınavları kazanınca doğrudan yanına gelmesini söylemesinin ardından tekrar yola koyularak memleketine döner. Ankara’dan verilen Formu doldurup teslim ederken müracatlar için son 3 gün kaldığını öğrenir. Kars’tan sınavlara katılan 15 kişiden sadece kendisi kazanıp, mülakat için yeniden Ankara’ya bu kez doğrudan okul müdürüne çıkar ve ikinci kez kahvesini içerken okul müdürünün odasına giren Beden Eğitimi öğretmeni ve mülakat komisyonunda bulunan Ömer Şölen’le tanıştırılır. Ahmet, Iğdır’lı polisin söylemindeki gibi Ankara’da hemde büyük bir dayı bulmuştur. (Ahmet, vefa olarak, yıllar sonra doğacak oğullarından birine Ahmet Erol ismini koyacaktır.)
Ahmet içimizde bileği en kuvvetli arkadaşlarımızdan, acı bir kuvvete sahip, bizlere göre –yöresinin/toprağının verdiği doğallıkla- biraz sert mizaçlı bir arkadaşımızdır. Atletik güçlü yapısıyla koşucu olarak okulu temsil edecek, judoda çok iddialı olmayıp yeşil kuşakta kalacak, beden dersleri ise onun açısından eğlenceli geçecektir. Hele kombinede (teneffüslerde, boş zamanlarımızda spor yaptığımız, oyun oynadığımız, söyleştiğimiz vazgeçilmez bir alan) barfiks çekişinde bizleri kıskandırır. Tek kolla 15 barfiks çekerken, iki kolla 50 barfikse ulaşıp, o demir çubuğun üzerinden takla da atar. Pazuları bizim neredeyse iki katımız idi. (Ahmet, kolej öncesinde babasıyla birlikte bisiklet pompası gibi büyükçe bir aletle kol gücü ile köydeki tarlaları ilaçlarken kaslarının güçlendiğini paylaşır.) Bizler henüz tüyden kıla geçip yeni yeni traş olmaya başlarken o çoktan jiletle tanışmıştır.
Bir dönem sıra arkadaşı olan 2111 Sezai Kıdıkoğlu Ahmet’e ‘keçi’ lakabını konduracak. Ahmet ise inat konusunda aşağı kalmayıp Sezai’ye ‘Abdurahman Çelebi’ diyecektir. Ardından 2109 Haşim Deniz Karahan daha ılımlı mizaçta olmasına rağmen Ahmet’in ilk samimi arkadaşlarından biri olacaktı. Ahmet artık topluluğa katılmış, arkadaşlıklar edinerek, bir yerde gurbet hasretinden sıyrılıp koleji sevmeye başlar. (Aslında o emniyet teşkilatına uzak biri olmayacak, koleji bitirmesinin ardından kendisinin bir büyüğü olan abisi polis olacak, ayrıca kendisinden sonra gelen 2 kardeşi de daha sonraki yıllarda kendisi gibi kolej ailesine dahil olacaklardı. Ailenin 4 erkek çocuğu da Emniyet Teşkilatının bir ferdi olacaktır.)
Kolej sonrası Enstitüde de Ahmet ile aynı sınıfı paylaşırız. Enstitüde, 4 yıla yakın B sınıfında kadrolu Hüseyin AKIN abimizle sağ ön sırada otururken, bende 2098 Alaattin CANGÖZ ile onun hemen arka sırasında arkalı önlü otururuz. Arkadakilerin önde oturanlardan kopya çektiği aşikardır, ancak bizde biraz tersi olur, hatta Ahmet rahmetli Hüseyin abimize kopya bile hazırlar.
Boykot sonrası Enstitü 1. Sınıf öğrencisi olarak öğrenime devam ederken 1979 yılı Nisan/Mayıs aylarında banka soygunları ve üniversite öğrenci olayları nedeniyle kurulan Banka Ekipleri ve Gazi Üniversitesinde bir hafta süreyle geçici görevlendirilerek, kadroya takviye oluruz. Bu çerçevede; Kızılay bölgesinde ring yapan aynı banka ekibinde Ahmet ile birlikte ekip memurluğu yaparız. Ahmet Stajlarından birini (1980) Erzincan’da yaparken, diğer 3 stajı ile boykot sonrası Ankara’da görev yapar.
Ahmet, Enstitü vizite mümessil yardımcısıdır. Yardımcıdır ama arkadaşların tüm sağlık işleri ondan sorulur. Tüm sağlık personeli ile dostça ilişkiler kurmuştur. Akşamları en erken yatan, sabahları en erken kalkandır. Fotoğrafçılık konusunda ilgilidir. Vesikalık ve anı resimlerimizin birçoğunda emeği vardır. Arabalara özellikle otomobillere çok meraklıdır. Çabuk kızar, çabuk yatışır. Ciddi vede ölçülü yapısını kaybetmeyip, hep ağır kanlı bir arkadaşımız olarak okulu tamamlayacaktır. Yıllığa geçen sözleriyle: “Yaşamın tadını yaşarken almak gerektiğini” savunan, tasarladığı şeyleri muhakkak yapan kararlı bir arkadaşımızdır.
Enstitüden/Akademiden 62853 sicil sayılı Kom.Yrd. olarak mezun olurken Kriminalci olacaktır. 1982-85 yılları arası Kriminal Daire Başkanlığında “Grafoloji/Sahtecilik” konusunda uzmanlaşır. Bu süreçte İstanbul Tuzla Piyade Okulunda Nisan 1983’te başlayan 4 aylık eğitim sonrası İstanbul/Hasdal kışlasında asteğmen olarak tamamlar. Askerlik sonrası Aralık 1984’de Kriminal Dairede yeniden göreve başlayıp 1985 yazında Komiserliğe terfisinin ardından istekli olarak Adana Kriminal Laboratuar kadrosuna atanır.
Adana ilinde görevli iken 9.12.1985 tarihinde hemşehrisi Sekine (Latif-Latife kızı) hanım ile evlenecektir. Erez çifti, evliliklerinin ardından peşpeşe 3 oğul sahibi olurlar. 1987 yılında ilk oğulları Bir yıl sonra 1988 yılında ikiz çocukları Birol ve Ahmet Erol dünyaya gelir. Ahmet artık 3 oğul babasıdır.
1985-1997 yılları arası Adana ilinde Başkomiser-Emniyet Amiri-4.SEM rütbelerinde görev yapar. Bu süreçte 1992-1995 yılları arası yurtdışı misyon koruma görevlisi olarak  Azerbaycan/Bakü’de görev yapar. 1997 yazında ilk şark görevine Diyarbakır iline Kriminal Laboratuar Müdürlüğüne atanır. 1998 yazında ise 3.Sınıf Emniyet Müdürlüğüne terfisinin ardından artık laboratuardan ayrılma vakti gelmiştir. Diyarbakır’a il müdürü olarak atanan Gaffar OKKAN’ın da rızasını alarak yıllarca özlediği kadro polisliğine geçer. 1.5 yıl Ruhsat Şube Müdürlüğü ardından 1.5 yıl kadar da Ergani ilçe emniyet Müdürlüğü görevlerinde bulunur. 24 Ocak 2001’de İl emniyet müdürü Gaffar OKKAN’ın şehit edilmesi onu hayli üzecek, adeta abisini kaybedecektir.  2001   yazında hem şark görevinin sona ermesi hemde 2.SEM olarak terfi etmesinin ardından Balıkesir Kadrosuna tayini çıkar.
Yaşamının bundan sonraki sürecinde ne olduysa o Diyarbakir dönüşünde olur! (Diyarbakır kadrosundan ilişiğini kesip mehil izninde Balıkesir iline gidip lojman ayarlamasının ardından tekrar eşyasını ve ailesini götürmek için otobüsle dönüşte Diyarbakır- Ergani arasında kamyonla kafa kafaya çarpışarak sağ şarampole devrilen otobüsten ağır yaralı olarak kurtarılır.)  Otobüsle o hazin kazada bir tek o ağır yaralanacaktır. Otobüsün sağ arka tekerine denk gelen koltukta oturan Ahmet’in bel bölgesindeki sinirlerine darbe vuracaktır. Ameliyat üstüne ameliyatlar, yıllar süren tedaviler… (30 Eylül 2001 tarihindeki  kazanın 10 gün sonrasında Ankara’ya sevk edilir. Nisan ayına kadar 7 ay yoğun bakım, 3 ay normal bölüm olmak üzere 10 aylık hastane tedavisinin ardından tekerlekli sandalye ile taburcu olur. Ancak 3 ay geçmeden yeniden hastaneye yatar 6 ay sonrasında yeniden taburcu derken 1,5 yıllık bir süre geçer.)   
Ardından tekerlekli sandalye, sonrasında kuvvetli  kas yapısı onu koltuk değneğine taşıyarak, zorlansa da yürümeye çalışacaktır. Sonrasında sinirlerin yıpranması ile vücut giderek zayıflayıp/güçten düşerken çift koltuk değneğine ardından da yeniden tekerlekli sandalyeye dönüş yapsa da O artık engelli yaşamın bir parçası olur. Beldeki omurilik zedelenmesi onu engelli bir yaşama taşıyacaktır.
O çok sevdiği Şoför mahalline kadar tekerlekli sandalyesini kol kuvveti ile çevirip sürücü koltuğuna oturacak, kısa-uzun demeden gücü yettiğince direksiyona geçerek (Ankara’dan Balıkesir/Erdek’e, Erzurum’a-Iğdıra kadar) yine yollara düşecektir. Sadece sandalyesini aracın bagajına koyacak bir yardıma ihtiyacı olacaktır.
2003 Mayısında memleketi Iğdır’a giderken Erzurum’da mola verir. Erzurum İl Emniyet Müdür Vekili olarak görev yaparken polisevinde eşi Sekine hanım ile birlikte misafirimiz olur. Kazanın 1,5 yıl sonrasında yaşananları/yaşadıklarını paylaşır. O zaman koltuk değneği ile merdivenleri tırmanırken (asansör yoktur) onun azmini/direncini/yaşam mücadelesinin tanığı olurum. Sonrasında da bu mücadelesine her daim hayranlık duydum. Eşi Sekine Hanım ise Ahmet’in her haline kol kanat geren, evin ağır işçiliği yanında, onun moral hocası, yoldaşı, kaderdaşı olacaktır.
Kaza sonrası uzun süren tedavisi nedeniyle 2002 yılında Balıkesir ilinden Ankara Emniyet Müdürlüğü kadrosuna atanmasının ardından, malulen emeklilik çerçevesindeki başvurusu EGM tarafından kabul görmez ve buna ilişkin idari dava süreci de olumsuz sonuçlanır. Sağlık kurulu tarafından göreve devam edemez raporu çerçevesinde 2.SEM rütbesinden resen emekli edilmesi söz konusudur. 2004 Temmuzunda terfien emeklilik talebine istinaden 1.SEM rütbesine terfi ettirilerek APK kadrosundan isteğe bağlı emekli edilirken, aslında çok sevdiği mesleğinden, üniformasından sağlık nedeniyle istem dışı ayrılmak zorunda kalacaktır (19.7.2004).
Adli süreç ise yılan hikayesine dönecek, 15 yılda sonuçlanacak ve bir sonuç alamayacaktır. Yaşam mücadelesi verirken yargı sürecini takip edemez.  Diğer yandan kurumu tarafından sahiplenilmez ve Mesleki vefasızlıklar yaşar. Görevini ihmal eden bir idare ile karşı karşıyadır. Ahmet kendi deyimiyle: “15 Temmuzun 2001 mağdurudur”. 
Büyük oğlu Halil Uğur, Baba mesleğini seçip 2006 yılında Polis Memuru olmasının ardından Özel Harekat kadrosunda görev yapmaktadır. Diğer ikiz olan oğulları ise Ahmet Erol (Röntgen teknisyeni), Birol (Anestesici) sağlık hizmetlerinde çalışırlar. Oğulları Birol ve Halil Uğur sırasıyla evlenmiş, her iki oğlundan birer erkek torunları olmuş, O artık dede olmuştur. diğer oğlu Ahmet Erol ise evlilik sürecindedir.
Emeklilik sürecinde GATA Rehabilitasyon merkezinde tedavi görürken atış takımına seçilir. 2006 yılında Karagücü, 2010’lu yıllardan sonrada TSK Engelliler Spor Kulubü bünyesinde engelli havalı tabanca atış turnuvalarına katılır, omurilik felçli grup içerisinde -kendisinden 15-20 hatta daha küçük yaşlardaki yarışmacılar arasında- en yüksek atış derecelerine ulaşır. Yani 60’lık bir delikanlı olarak attığını vurur. Ahmet, bu sporla da yetinmez, yeni gelişen Boccia paralimpik oyunlarına başlar. 2014-15 yıllarında engelli bireyleri aktive eden, yaşam kalitelerini arttıran ve Dünyada en ağır engelli grubunun oynayabildiği tek spor branşı olan Boccia antrenörlük ve hakemlik sertifikalarına ulaşır. Ve şu anda Boccia takımına antrönerlik yapmaktadır.
Sosyal açıdan dışa dönük bir insandır. Eve kapanıp kaderine küsmez, hayatın içinde var olup farklı etkinliklere katılır. Engelli yaşam ile ilgili rehabilitasyon bağlamında deneyimlerini paylaşır. Seminerlere katılır, konuşmacı olur. Doktorların anlatamayacağı acılarla baş etmeyi anlatmaya, bu süreci daha yeni yaşayan gençlere umut aşılamaya çalışır.
Ahmet Erez, özellikle mücadele azmini hiç bırakmayan, kaza ve emeklilik sonrası kendine yeni bir sayfa açarak, bundan sonraki yaşamını -sporcu, antröner, hakem, konuşmacı olarak- anlamlandırmaktadır. Mesleki vefasızlıklar yaşasa da sadece biz kolej arkadaşlarının değil, birlikte görev yaptığı meslektaşlarının da gönlünde yer tutarak, emniyet teşkilatının tarihinde kendine yer bulacaktır. Yeter ki önüne engel konulmasın, engel olunmasın! (05.12.2019)
Remzi KOÇÖZ