17.11.23

SİNAN BALOĞLU

40 yıl öncesi Çanakkale kadrosunda yollarımız kesişen Samsun'lu ağabeyimiz.

1983'lü yıllar Bayramiç ilçesinde Kom.Yrd. iken komşu Ezine ilçesinde Emniyet Amiri olan

(ve ayni zamanda bizden 1 dönem önce 80'li Zekai Baloğlu'nun da abisi olan)

70'li meslek büyüğümüzü zaman zaman

kolejli bir ağabey olarak ziyaretlerimde,

ortak konumuz Kolej günleri olurken,

terfi sıkıntıları ortak sorunumuzdu.

Sonrasında yollarımız çakışmasa da

Zekai abimizden haberlerini alırdık.

En son 29 Ekim akşamı 100. Yıl buluşmasında

sağlık durumunun iyi olmayıp, yoğun bakımda entube edildiğini öğrenmiş,

zorlu bir süreçte dualarımız onunla idi.

Bugün itibariyle aramızdan ayrılmasına ister istemez üzüldük.

Sevgili Sinan Ağabeye,

Allah’tan rahmet dileğiyle,

Başta Zekai abimiz olmak üzere

Baloğlu Ailesi/sevenleri vede

Kolej camiasının başı sağolsun...

(17.11.2023)

Remzi Koçöz


 

2.11.23

TEMÜD-DER 100. YIL BULUŞMASI

            TEMÜD-DER 100. YIL CUMHURİYET BULUŞMASI 

‘Cumhuriyet; Atatürk’ün emaneti, Türkiye’nin aydınlanma meşalesi, yarınların güvencesidir.’

O zaman; Cumhuriyetin asıl sahibi cumhur yani halktır.

Aslolan ulusun/halkın cumhuriyete/devrimlerine/değerlerine sahip çıkmasıdır.

Bizlerde Atatürk/Cumhuriyet çocukları/bireyleri,

Polis Koleji/Akademisi mezunları ve Emekli Emniyet Müdürleri olarak,

7’den 70’e Türk halkı/ulusu ile birlikte,

Kurtuluşun karargahı, Kuruluşun/Cumhuriyetin Başkenti Ankara’da,

Bizlere kişilik/kimlik/özgürlük/bağımsızlık/yurt kazandıran,

Emperyalizme/sömürgecilere/işbirlikçilerine diz çöktüren,

Güneş batmayan imparatorluğun yenilmezligine son veren, 

Tarihe ayar veren bu eşsiz insana,

Ebedi başkomutana, büyük öndere

Sonsuz istirahatgahı Anıtkabir’de,

-Özlem/minnet/saygıyla-

Bağlılığımızı ve şükranlarımızı sunacaktık.

 29 Ekim günü öğleden sonra Anıtkabir'e 1.5 saatte ancak ulaşabildik. İlk kez bir ulusal bayramda böyle bir izdihama şahit olduk. İnsanlar akın akın bayraklarla/posterlerle/şapkalarla, -7'den 70’e den öte kundaktaki bebeden/tekerlekli sandalyede gelen engellilere/yaşlılarla- bir insan seli oluşturdular. Atatürk ve Cumhuriyet sevgisi, 100. Yıl coşkusu bu olsa gerek. Türk Ulusu/halkı Atasının izinde. Bizde 100. Yıl Anısına, ailece bu özel güne, tarihe tanıklık etmekten gururlandık.

29 Ekim akşamında ise -TEMÜD-DER öncülüğünde düzenlenen- 100. Yıl buluşmasında (eşlerle birlikte yaklaşık 100 kişilik bir katılımla biraz hasret giderme, biraz anılar ve aslolan Cumhuriyeti anmak amacıyla, Ankara dışından özellikle İstanbul/İzmir/Antalya vd. illerden katılımlarla) biraraya geldik.

Bizleri biraraya getiren/buluşturan -bir nostaljide olsa- kolejlilik ruhuydu. Ortak paydamız ise Tabii ki Atatürk ve Cumhuriyet idi.

Bizler Atatürk/Cumhuriyet ilke/ülküsüyle yetişmiş Kolejliler olarak geçmişe özlem yanında kurumsal hafıza/teamül/saygınlık/değerler bağlamında vede ülkenin gidişatı açısından kaygılanırken, -ekonomik kriz/siyasal bölünmüşlük/toplumsal travma-yasadışı göç ve demografik işgalle, BOP kıskacında siyasal İslam özelinde Ortadoğu’ya sıkıştırılmış-, dönemsel bir burukluk yaşıyoruz. Tüm bu olumsuzluklara rağmen ‘birliktelik güç katar, dayanışma yaşatır’ şiarıyla,  ataletten sıyrılıp, kutuplaştırılan bir toplum çemberinde, sessiz/seyirci kalma yerine 100. Yılı anlamlandırmaya çalıştık. 100. Yıl etkinlikleri tabii ki 1 günle sınırlı kalmayacaktı!

29 Ekim gününün resmi törenleri ve halkın yoğun ziyareti öngörülerek; bir gün sonrasında 30 Ekim günü 100. Yılın önemine/anlamına binaen resmi olarak yapılacak Anıtkabir ziyaretinde “çelenk sunumu ve defteri imzalama töreni” planlanır. 30 Ekim günü öğleden sonra Anıtkabir büyük bayrağının önünde buluşularak (eşlerle birlikte yaklaşık 60 kişilik bir katılımla, 5’erli kol halinde, bizlere yakışır bir disiplinle, ağır adımlarla) Büyük Önder Atatürk’ün mozolesine çelenk bırakıp, saygı duruşunda bulunularak, (merdivenlerdeki bayrağın önünde 100. Yıl anısına fotoğraf çekilip), Misakı milli kulesindeki defterin imzalanmasının ardından, Türk ulusunun en büyük bayramını kutlamanın onurunu, tarihe tanıklık etmenin gururunu yaşadık.

Başta kurtuluşun/kuruluşun önderi Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere, silah arkadaşları ve şehitlerimizi/gazilerimizi minnet ve saygıyla yadederken; 

Bu anlamlı buluşmaya "Birlikte olmanın tam zamanıdır" diyerek öncülük yapan TEMÜD-DER genel başkanı/yönetimi başta olmak üzere tüm katılımcılar ile katılamayıp destek sunan tüm Cumhuriyet gönüllülerine yürekten teşekkürler...

Sağlıkla/sağlıcakla ve de Cumhuriyet ile kalın!

(31 Ekim 2023) 

Remzi Koçöz







1.11.23

İÇİMİZDEN BİRİ: BÜLENT KILIÇTEPE

 “Havalanmak ve uçmak dünyanın oluşumundan beri varolan yerçekiminin gücü ile mücadele etmek nasıl bir uğraştı acaba?

-Yerçekiminin o bitmeyen sonsuz gücüne karşı koyarak uçmak, insanın özgüvenini artırıyor.

-Gökyüzünde bazen topluiğne başı kadar bir bilginin yeryüzündeki rütbelerinizden ve mal varlığınızdan kıymetli olduğunu fark ettiğinizde yaşamla ilgili çok şey öğrenmişsiniz demektir.

-Havacılık için; heyecan, saygı, sevgi, korku, tedbir, disiplin, eğitim, sağlık, bilim, teknik, çalışkanlık ve daha birçokşey, hepsi birarada denilebilir.”  Bülent Kılıçtepe

POLİSLİKTEN PİLOTLUĞA

-Hangar Muhabbetleri-

1987 sonbaharında, İstanbul’dan Antalya’ya istemdışı/zamansız bir tayin yani sürgün sonrası, onun deyimiyle “uyumsuzluk” gerekçesiyle İstanbul’dan uzaklaştırılırken, Antalya havalimanı şube müdürlüğü sürecinde, kendini kızakta hissederken, kendisine -yine kendi gayretiyle- yeni bir kapı açılacaktır: Havacılık.

1993 yılında hunharca katledilen araştırmacı/gazeteci Uğur Mumcu ile ilişkileri dost seviyesinde, ülkenin kaçakçılık sorunlarını paylaşırken İstanbul’dan neden gönderildiğinin cevabını da bulmuş olacaktır.

İdarenin muhalefetine/onay vermemesine rağmen -arkadaşlık/kişilik/güven ilişkisiyle- çocukluk hayaline 34 yaşlarında adım atarak; yeni bir uğraş/heyecan/çevre/arkadaşlar/dostluklar ve yeni bir atmosfer oluşturacaktı.

Meslekte pasifize edildiği günlerde kendini farklı bir kulvarda bulacak, havacılık dünyasında kendine bir alan yaratacaktır. Yaşamına yenilikler katarak daha donanımlı olarak mücadeleye devam diyecektir.

Sürgünde hayalinin gerçekleşmesini sağlayacak yeni dostluklar sayesinde pilot olacaktı. Görev istirahatindeki boş saatlerinde -kurum izni olmayan gayrıresmi bir kursiyer olarak-, 50 saatlik özel pilotluk lisansı kursunu tamamlamasının ardından yılmayıp, 220 saate çıkararak profesyonel ticari pilotluk lisansını alacak, kazasız-belasız tamamlayarak bir zorluğu başaracak, kendince çocukluk hayalinin gerçekleşmesini sağlayacaktı.

Son eğitim uçuşundan sonraki duygularını yalınlığıyla paylaşacaktır;

-…İrkilmiştim, …gergindim, …mutluydum, …hüzünlüydüm.

-Herşey çok hızlı akıyordu, sonraki saatler ve yarınlar hep meçhuldü.

Yıllar önceki sevdasını beyaz bir uçağın kanadında ansızın bulacaktı!

O bir polis çocuğu ve Polis Koleji aidiyetinden biri olarak, 1974 Polis Akademisinden mezuniyet sonrası 11 ilde değişik rütbe/görevlerle ağırlıklı olarak kaçakçılık ve narkotik birimlerde 40 yıllık polislik yaşamında, havacılık onun dünyasına farklı bir renk katacaktır. 1988-1991 arası 3 yıllık THK kursiyer eğitimi sonrası pilot olacaktır. 1993-96 arası polis helikopteri kullanacak, 1997 sonbaharında 1. Dünya Hava Oyunları sürecinde -mesleğinden geçici bir süre ayrı kalacak- THK’da 2 ay görev alacaktır. 2004 yılı emeklilik sonrası da kendini boşta bulmayacaktır.

Bir koltuğa birden fazla karpuz sığdıran kişiler arasına girmiştir. O aslında bir polis amiri/müdürü olarak kaçakçılık ve narkotik birimlerinde kendini bulmuş adeta bütünleşmiş. Emeklilik yaşamında da uyuşturucu maddelerle mücadele kapsamında toplumu/gençliği aydınlatma misyonunu yüklenmiş, adeta kendini adamış bir gönüllü olarak; konferans/sempozyum/sunu/tv programları/yazılarla farkındalık yaratmaya çalışacaktır.

Kendisiyle yarışan, kendini aşmaya çalışan bir kişi olarak; Uyuşturucu maddelerle mücadele kapsamında tv programları/konferans/sempozyumlara katılımları devam ederken, artık onun yaşamı uyuşturucu ile mücadele ve havacılık hikayeleri ile bütünleşecektir.

2015 yılı itibariyle TRT Belgesel kanalda kendi danışmanlığında 8 bölümlük “Havacılık Hikayeleri” programı sunacaktır. Ayrıca ‘Havacılık Hikayeleri’ni kendi oluşturduğu (http://havacilikhikayeleri.com) web sitesinde paylaşırken, “Hangar Muhabbetleri” adıyla kitaplaştırarak,

“İşin ucunda en ufak hatada hayatın gidecekse insan gerçekten korkuyor” derken, korkunun insani bir duygu olduğunu, havacılık dünyasındaki dostları ve kendisinin yaşadığı ilginçlikleri (okurken hop oturup kalktığınız, nefesinizi kestiğiniz, -uçağa ilk kez 39 yaşında binmiş bir kişi olarak- adrenalin yüklü bu kadarı da pes dediğiniz yaşanmışlıkları) okuyuculara öyküleştirip aktaracaktır. Havacılık dünyasına bir gönüllü olarak güzel anlatımıyla farklı bir katkı sunacaktır. O dinamik yapısı/enerjisiyle -hem havacılık hem uyuşturucuyla mücadele bağlamında- koştururken, diğer yandan yeni çalışmalara da imza atmaya devam edecektir.

Takdire şayan bir çaba, başlı başına bir mücadele/başarı öyküsü.

Emeğine/yüreğine/cesaretine sağlık,

Sağlıkla/sağlıcakla/üretkenliğinle kal,

Sevgili Bülent Kılıçtepe Ağabey…

(22. 10. 2023)

Remzi KOÇÖZ






İÇİMİZDEN BİRİ: ENDER ŞAHİN

 "Sadece kitap okumak yetmez insana. Bazen meydan okumalı; kendine, hayata, dünyaya." TOLSTOY

 Ender Şahin ve Kitapları Üzerine...

"Yekta Bey / O Gün Yağmur Yağmasaydı" isimli kitapları ile “Saklı Sevdam” adlı şiir kitabını 2020 salgın döneminde bir çırpıda okumuş,  yazın dünyasına katkıları nedeniyle bir meslektaş olarak gururlanmıştım.

Şimdide "Akrep Burcu"...

İthafi; Doğaseverlere, Şile Çevre Dostları Derneği yararına imza günü anlamlı.

Kitap/Roman'ın disiplini, dil bilgisi yönünden anlatımı/edebi yönü ders kitaplarına taşınabilecek düzeyde.

Kendine özgü polisiye bir çalışma.

Akrep Burcu…

"Atatürk’ün herkesin polisi, kendi vicdanıdır. Fakat Polis vicdanı olmayanların karşısındadır, sözü beni etkiledi. Ortaokul son sınıfta Polis olmaya karar verdim. Polis Koleji sınavını kazanmamla birlikte, zaman beni bugünlere getirdi. Severek, isteyerek çalışıyorum. Tanrı, okullarımızın ışıklarını söndürtmesin."

"Namus ve şeref üzerine yemin etmek kolaydır. Ancak o yeminin bayrağını, onurlu yaşamayı ilke edinen insanlar gururla taşır."

"O çağdaş bir Polis müdürü.  Halkın ve devletin polisi. Ahlaklı, adaletli ve benden daha devrimci."

Kitap içerisinde Polis Koleji/Akademisi misyonuyla görev yapmış bizlerde varız.

Onurlu/namuslu görev ifa eden polisinden/müdürüne tüm meslektaşları da onore edici bir çalışma.

"Kardeş mecburi arkadaş, Arkadaş seçilmiş kardeş."

"Dostluk/arkadaşlık/meslektaşlik/vefa/sorumluluk/görevseverlik/disiplin/kararlılık" günümüzde hasret kalınan değerler! 

Hukuk/Hakkaniyet/Adalet ilkelerini içselleştirmiş, İdealist gelecek kuşaklara rol model olabilecek, mesleğe saygınlık katacak bir çalışma. Umarım güzel bir senaryo ile görsele çevrilir.

(Akrep Burcu, Çoban Yayınları, İstanbul, 2022)

----------------------------

Yazan açısından kolay değil hele hele 10'a yakın çalışmaya imza atmak vede yayınlamak.

Disiplin /çalışma /sabır /efor/emek ister.

Takdire şayan bir çaba ve çalışma!

Kalemine/emeğine sağlık.

Yürekten kutluyorum;

Değerli Dostum.

Sağlıkla /sağlıcakla vede üretkenliğinle yazarak kal!

(08. 08. 2023)

Remzi KOÇÖZ


İÇİMİZDEN BİRİ: YUSUF FİDAN

             Evrim ve Bitmeyen Kapışma…

“Evrim, modern biyolojinin temel taşıdır. Basit bir hipotez değil çok çeşitli alanlarda sürdürülen uygulamaların temelini oluşturan veya bunlara ilham kaynağı olmuş bir kuramdır.”

Kuram: Bilimsel bilginin en güvenilir, titiz ve kapsamlı bir biçimidir.

Evrim olgusunu açıklama yolunda bu kurama seçenek sayılabilecek/çürütebilecek başka bir kuram da bugüne kadar ortaya atılmış değildir.

Din ile bilim her dönemde açıktan/üstü örtülü çatışırlar. Din/Teolojik bakış açısı inanç temelli hareket ederken, ’Yaradılış ve Akıllı Tasarım’ savlarını Evrim kuramına karşı öne sürerler. Politik/iktidar/güç desteği bularak, Evrim kuramını, kuşkulu/bilimsel olmadığı görüşüyle okullarda eğitimini yasaklamaya kadar işi götürürler. (S.Arabistan ve Türkiye)

Yaşamın milyarlarca yıl önceye dayandığı konusunda, bilimin artık en ufak bir kuşkusu yoktur. Evrenin yaşı 13.5 milyar, dünyanın yaşı ise 4.5 milyar yıl civarındadır. Günümüz modern insanının (Homo Sapiens) yaklaşık 100 bin yıllık geçmişi olduğu bilinmektedir. İnsanlığın bilinen /kaydedilen tarihi ise 6000 yıldır. Fizik-Kimya-Biyoloji gelişim silsilesi olan Evrimin ardından tarihin akışını (Bilişsel-Tarım-bilimsel Devrim) 3 önemli devrim şekillendirir.

Genetik biliminin temel kavramları: ‘Varyasyon/Mutasyon/Modifikasyon’ ile Evrimin temel iki süreci: ‘Doğal Seleksiyon ve Genetik Sürüklenme’ birbirini tamamlarlar.

“Evrim, eğitim müfredatından 2017 yılında çıkarılır ve ‘Değerler eğitimi’ müfredatta milli eğitim sisteminde yerini alır. Evrim kuramı eğitiminin kaldırılması, Evrimin yasaklanması yetmez, Bilim/fen derslerinin kısaltılıp Din eğitimi içerikli derslerin sayısının artırılması yetmeyecek, bu derslerin haricinde anaokulundan tüm eğitim sistemine ‘milli ve yerli’ değerlerin aksatılmadan verilerek, çocukların/gençlerin bu çerçevede tam formatlanması için ihmal edilemez bir gereklilikti.”

“Türkiye’de çok küçük yaşlarda başlayan inanılmaz bir dindarlaştırma/ muhafazakarlaştırma politikası eğitim alanında yoğun bir biçimde uygulanmaktadır.”Sonrası üzücü anket sonuçları (PISA Testi-15 yaş başarısı-2016):

Türkiye 72 ülke arasında Bilimde 52. Sırada, Matematikte 49. Sırada,Kendi dilinde/Türkçe okuduğunu anlamada 50. Sırada!”

“Bilimin/özgür düşüncenin aydınlattığı yol dışındaki tüm yol/yöntem arayışlarının her seferinde ülkeyi çok olumsuz noktalara taşıdığı defalarca kanıtlanmıştır. Ülkenin kurumları, bugünü/geleceği, Cemaatlara/inanışlara teslim edilemeyecek kadar önemlidir.”

“Tüm objektif kanıtlara karşın, bilgiye/olgulara ısrarla sırtını dönen inatçı/örgütlü kör cehalete karşı, bilim, henüz bir çözüm bulamadı ne yazık ki!”

(“Evrim ve Bitmeyen Kapışma”, Siyah-Beyaz Yay., İst. 2018)

-------------------------------

Eğitimde Çöküş…

"İktidar partisinin toplumu dönüştürmek mücadelesinde el attığı en önemli konu başlıklarından birisi de eğitim olmuştur.”

“Evrim kuramının kuşkulu olduğu, bilimsel olmadığı görüşüyle okullarda eğitiminin yasaklandığı iki ülke S. Arabistan ve Türkiye.”

“Osmanlının yıkılış sebebinin de batılılaşma ve İslam’dan uzaklaşma olduğuna inandırılan bu kitlenin sürekli genişletilmesi iktidarlarının devamı için zaruri görüldü. Ve kamu kaynakları harcanarak sosyal yardım/taşeronluk/küçük ihalelerle ikna sürecinde etkili/başarılı olundu.”

 “İktidarlarını yitirmemek için yapmayacakları şey yok. Toplumsal ayrıştırma/baskıcı yöntemler, inanç istismarı ne gerekiyorsa onu yapıyorlar. Ülkenin birçok önemli kazanımı, bu amaca -kendi iktidarlarının sürmesi- feda edilir noktaya gelinmiştir.”

"Atatürk’ün kurduğu laik Cumhuriyet’in bugün fiilen bir tür İslami Cumhuriyet’e dönüşme yolunda olduğu. Toplumda dini bakış önemli ölçüde egemen hale getirildi, kişisel hak ve özgürlüklerin neredeyse bitirildi. Halkın önemli kısmının sorunlara duyarsızlığı ve toplumsal unutkanlık, toplumu çağ dışı yöne doğru dönüştürmeye çalışanların ekmeğine yağ sürmektedir."

"Laik Cumhuriyet karşıtı bir karşı devrim başlatıldı ve bu devam ediyor."

"Bu karanlık günlerden yarınlara umut taşımanın herkesin sorumluluğunda olduğu gerçeğini kavramış olmamız gerekiyor."

 “Ülkenin her bakımdan saygınlığını kazanması, güçlü ve itibarlı devletler ligine çıkması, Cumhuriyet’in fabrika ayarlarına dönmekle, yani laik bilimsel eğitimle mümkün olacaktır. Bunun dışındaki diyalektiğe ve tarihin akışına ters nitelikteki tüm politikalar dönemsel beyhude çabalardan ileri gidemeyecektir.”

(“Eğitimde Çöküş”, Destek Yayınları, İstanbul 2019)

------------------------------------------

Yusuf FİDAN (1979-1987); Kolej Platformu öncülüğünde gerçekleştirilen 100. yıl etkinlikleri kapsamında 27-29 Ekim 2019’da gerçekleştirilen Milli Mücadele yolculuğumuzda (Ankara-Polatlı-Eskişehir-Kütahya-Afyon-Ankara-Anıtkabir) birebir tanıştığım ve tanımaktan gurur duyduğum, toplumsal sorumluluk/duyarlılık noktasında, sosyal-medya platformlarının tamamında varolan:

Yurt Gazetesi ve toplumsal.com.tr haber sitesinde güncel-politik köşe yazıları yazan (http://yurtgazetesi.com.tr / http://toplumsal.com.tr / https://yusuffidan.com/aklın yolu)

ve zaman zaman Tv stüdyolarında canlı yayınlarla toplumu bilinçlendirme çabasına tanık olduğumuz, üretken bir yazar.

 Güvenlik bürokrasisinden erken emekli edilen (2016) yazarımızın, 2018 ve 2019 yılında ardarada yayınladığı 2 kitap; Türkiye’nin karşı devrim çerçevesinde gelmiş olduğu noktayı tarihsel bir süreç içerisinde aktarırken, güncel sorunlarına işaret yanında geleceği içinde en önemli çıkış yolunu gösteriyor: Eğitim!

Olmazsa olmazımız: EĞİTİM...

Evrim ve Bitmeyen Kapışma” kitabı ile "Eğitimde Çöküş" kitabını okurken, ama bir çırpıda değil, tabiki sindire sindire vede sayfalarını çizerken,

Özellikle Evrim gibi zor/kapsamlı bir alandan -bir uzman edasıyla- başarıyla çıkış yaptığını gözlüyorum.

“Bu ülkeyi güneşli ve umutlu günlere bilimin ışığı taşıyacak, örgütlü kör cehalet değil” diyerek bugünlere ışık tutmaya çalışırken, geleceğe umut aşılamaya çabalıyor.

Tarihten günümüze eğitimde gelinen/getirilen noktayı aktarırken,

-vurgulama/tespit/değerlendirmeler-

Ne yapmalı/çözüm önerilerini de ortaya koyması yüreklice,

Araştırma/incelemeye dayalı,

Akademik bir titizlikle hazırlanmış nitelikli bir çalışma;

Emeğine/yüreğine/beynine sağlık. 

Çalışmalarında başarı ve kolaylıklar dileğiyle...

Sağlıkla/sağlıcakla ve üretkenliğinle kal.

Sevgili Kardeşim Yusuf FİDAN

(7.7. 2023)

Remzi KOÇÖZ


İÇİMİZDEN BİRİ: GÜNAY USLU

 Körşah

“Amaç ve uğraş sorundan uzaklaşmanızı sağlar, unutturur, bir hedefe yöneltir.”

“Yazmak; kimine göre delilik, amelelik, bilgelik, yalnızlık, toplumdan kaçmaktır. Bana göre ise bir tutku tarihe not düşmektir.”

“Geçmişi ve geleceği sık sık düşlemek, umudu beslermiş.”

“Herkes ne der diye kaygıya düşersen, herkese benzersin. Herkesten farklı olursan başarırsın.”

“Yaşam için verilen savaşımın, satranç oyununa benzediği, her iki oyunda da sonucu aklın, hayat bilgisinin ve cesaretin belirlediği…”

“Kullanmadığın/kullanamadığın zaman dilimlerini yeniden kazanma şansın yok.”

“Hayat dersinin hapı yoktur; hayat yaşatarak öğretir.”

“Her yanı çile ve sorun dolu bu hayatı, bir avuç iyi insan yaşanır hale getiriyordu.”

“Haklı olmaktan doğan güçten, daha büyük bir güç yoktur.”

“Yersiz, yanlış bir müdahale. Müdahaleye gerek kalmadan halk bunları zaten kendi iradesiyle düşürecekti. Bizimkiler demokrasiyi istemeyen yabancıların oyununa geldi.”

“Milliyetçilik de dinde yoksul ve eğitimsiz bırakılmış halka sürekli yutturulan bir afyondu. Yıllarca uygulanan tecrit politikası sonucu ülkede ırkçılaşma ve dinselleşme yaygınlaştı.”

“Oyuna gelenler; yalnız kendilerine değil, gelecek kuşaklara da zarar verdiklerinin ayırdına varamamışlar.”

“Bilinçli bir kuşağın yok edilmesinin telafisi mümkün olmaz. Bunun gelecekte ülkeye zararı sanıldığından ağır olur. Devlet cahillerin eline düşer; yönünü şaşırtıp yanlış rotalara sokulur. Yönetilemez bir ülkeye dönüşür ve belki de yıkıma sürüklenir.”  (Günay USLU / “Körşah”, Kitapyurdu Doğrudan Yay., İst. 2020)

-----------------------------------------------------------

Yukarıda alıntıladığım cümleler, satır aralarında özlü/anlamlı sözler olarak bellekten damıtılarak,

hap olarak kullanıma hazır, bilgece yerleştirilmiş kitabını sayfalarına. 

20. yy'ın tam ortasında doğan yazarın 3 yıl önce 70’inde çalışmalarını kitaplaştırıp okurlarla buluşturması, ‘70’inde bile ağaç dikmeli insan’ minvalinde takdire şayan bir çaba, başlı başına bir başarı öyküsü.

"Gavur Adası”, “Tansık”, “Barış Köprüsü" isimli yaşam hikayeleri tadında kitapları ardından  "Körşah" isimli kitabını /romanını da bir çırpıda okudum. Tabi ki bir sayfalarını çize çize. Tıpkı bir makale/inceleme yazısı gibi.

Üçlemenin ardından “bende varım ve yazarım” iddiasıyla ödüllük bir çalışma.

Olaylar, anlatım, tasvirler özellikle tabular konusundaki (adaletsizlikler/kadınlar/cinsellik gibi) kalemini yürekli buldum.

Yazmak başlı başına bir sorumluluk.

Yaşananları tüm çarpıklığı ile anlatmak ise ayrı bir cesaret ve yürek işi.

Körşah; Tarihsel/ulusal/bölgesel yaşanabilecek yaşanmışlıkları aktarma konusunda kendine özgü bir çalışma.

Edebi/anlatım açı(sın)dan günümüz romancılarını (Ayşe Kulin, Zülfü Livaneli, Ahmet Ümit,  Nedim Gürsel gibi) bile kıskandırabilecek düzeyde bir yapıt.

Hayaller ve gözlemler beceri/ustalık gerektiren betimlemelerle, gerçekler kurgular içiçe geçercesine bezenerek sayfalar içerisinde akıp gidiyor.

Körşah, bir devirden öte 100 yıllık bir süreci, tarihsel dönemler dışında siyasi ve sosyolojik açıdan da irdelerken, kuşaklar arası çelişkileri/çatışmaları yüreklice ortaya koyuyor.

Sonuçta; Başarılı bir çalışma, Özgün  bir yapıt.

(Tabiki eleştirilecek kısımlar/hususlar olacaktır!)

Emeğine/yüreğine/beynine sağlık,

Sağlıkla/sağlıcakla ve üretkenliğinle kal,

Sevgili Günay Uslu Ağabey…

(05. 07. 2023)

Remzi KOÇÖZ

İÇİMİZDEN BİRİ: EROL ÖZDEMİR

          Şiirsel Kur'an

Yazar, kutsal kitap Kur’an’ın, Türkçe meali üzerinden daha anlaşılır ve sade bir anlatımla vede şiir tadında -din bilginlerinin bile cesaret edemediği- çok özel bir çalışma gerçekleştirir.

Yüce Kuran’a göre Allah, sözün en güzelini, birbirine benzer iç içe ikili manalar ifade eden bir Kitap halinde Arapça indirmiştir.

Bu eserde, sayfalar dolusu yer tutan sureler/ayetler kelimelere/satırlara nazım/şiir tadında indirgenmiş, adeta bir hap şeklinde sunulmuştur.

Suç olgusu; toplumsal değerleri derinden zedelemektedir. Derhal bir çıkış yolu bulunmalıdır.

Amaç; iyi, güzel, faydalı insan profiliyle onları, olmaları gereken sosyal statüye kavuşturmaktır.

Yüce Kuran’ın içinde, suç işleyen toplumu doğru yola çağıran öğütler ve mesajlar vardır. Öğütler doğrudan verilmiştir. Mesajlar ise örnek olaylardan yola çıkılarak alıcısına ulaştırılmıştır.

Bu çalışma ile farklı bir yöntem izlenmiştir. Sözü edilen öğütler ve mesajlar sadeleştirilerek şiirsel bir dille ve beyitler halinde ifade edilmeye çalışılmıştır.

(Erol ÖZDEMİR/“Şiirsel Kur'an”, Sonçağ Kültür Yay., Ank., 2019)

---------------------------------------------

Haram Koltuk

Yazar kendi aile/soy gelişimi ile ilgili kısa bir giriş yaparak -Komserliğinden 1.SEM rütbesine Emeklilik sürecine kadar-, 1976-2016 yılları arası 40 yıl boyunca yaşadıklarını/yaşananları, karşılaştığı ayak oyunlarını, koltuk peşinde koşan kifayetsiz yöneticileri, bürokraside nanoteknolojik hızla yükseltilenleri, yozlaştırılan dinin/şeyhliğin/terörün/rüşvetin/kötü muamelenin/adalet/insan haklarındaki anlayış yetersizliğinin ülkeyi kemirmesini, FETO’dan FETÖ’ye geçişin ayak izlerini -1970’lerden beri verdiği uğraşın meyvelerini toplamaya başlamasını, İl emniyet müdürlükleri, daire başkanlıkları, yurt dışı görevleri yanında IPA ve Polis Sandığının kapışılmasını, Polis akademisinin, cemaatçiler için doçentlik, profesörlük tahsis eden bir kuluçka makinesine dönüştürülmesini- paylaşarak tarihe ışık tutuyor.

Özellikle 1976-80 arası toplum polisi/zabıtasında görev yapmak kolay değildir. Türkiye’nin sancılı yıllarında kendini adaletten, eşitlikten uzak tutmaz. Çoğu meslektaşının korunduğu/kollandığı yıllarda o gerçekten kelimenin tam tamına sokak polisliği yapar. Hem de yaralanma pahasına. Sonrada tıkır tıkır terfi edenlerin yanında adaletsizliği, haksızlığı yaşar. 1. sınıf emniyet müdürlüğüne terfi etmesi için hukuk mücadelesi verir. Ardından Teftiş Kuruluna geçişi de sancılı olur.

Yazar kendi özelinden, polis teşkilatının vede ülkenin yaşadıklarını cesaret ve yüreklilikle yalın bir dille aktarırken tarihi tespit/değerlendirmelerle sentezler sunarken, bir roman tadında mesleki anılar ve yaşananların siyasi gelişmeler çerçevesinde Türkiye’nin yakın tarihini de masaya yatırıp güncel analizini yapıyor.

(Erol ÖZDEMİR/“Haram Koltuk”, Sonçağ Kültür Yay., Ank., 2019)

----------------------------------------------

Erol ÖZDEMİR (1970-1976); EGM ve Çağın Polisi Dergileri ile Piraziz Gazetesi’ndeki sayısız yazıları/söyleşileri/incelemeleri yanında; “Polisten Polise/Mavi Yol 33 10 Merkez” adlı eseri ve “Polis Koleji/Akademisi Yıllığı” çalışmaları, Emniyet Teşkilatına bırakmış olduğu kurumsal arşiv niteliğinde önemli bir çalışmadır. Emeklilik sürecinde 2019’da “Şiirsel Kuran” ve “Haram Koltuk” isimli çalışmalarını kitaplaştırmasının ardından 26.06.2019 tarihinde kalp krizi sonucu aramızdan ayrılmıştır.

(Tüm bu çalışmalarını “ÇÖTEN” isimli “http://erolozdemir28.blogspot.com.tr/

Blog sayfasında paylaşmıştır.)

*Görev sürecinde, bırakın yazmayı sorunların dile getirilmesi gereken makamlarda/alanlarda dahi sessiz kalınan günlerde, kalemiyle daha doğrusu yüreğiyle yazmaya devam eden ve emeklilik sürecinde de yazarak tarihe not düşen Erol ÖZDEMİR ağabeyi aramızdan ayrılışının 4. yılında geriye bıraktığı eserleri ile yadetmek istedim.

Selam ve Saygılarla…

(26 Haziran 2023)

Remzi KOÇÖZ


9.9.23

TEMÜD-DER BULUŞMASI

           TEMÜD-DER BULUŞMASI / AYVALIK

Türkiye Emekli Emniyet Müdürleri Derneği (TEMÜD-DER)’in organize ettiği ve ağırlıklı olarak Polis Koleji mezunlarının Temmuz ayında Dikili’de 55 kişi ile (Ankara’da bulunmam nedeniyle katılamadığım) biraraya gelmelerinin 1.5 ay sonrasında Ayvalık’da -sayıyı biraz daha artırarak- 66 kişinin katılımıyla gerçekleştirilen buluşma özel bir enstantane oluşturdu.  

En büyüğü 1964, en küçüğü 1987 mezunu 23 yıllık bir aralıktaki, 58-80 yaş arası (abiler/ablalar-arkadaşlar-kardeşler) 3 ayrı kuşağın -Ayvalık/Sarımsaklı Polis kampında 3 saatlik de olsa- birbirine anlatacakları bir şeyleri olacaktı.

Bizler açısından, -zamanın cömertliğine kanmadan sevdiklerinizle birlikteliklerinizi ötelemeden-  biraraya gelebilmek  nostalji de olsa güzel bir duygu.

Ayvalık çevresinde (Altınoluk’tan Dikili’ye) bulunanlar dışında Ege’nin merkezi İzmir’den katılımlar ayrı bir renk katacaktı. Burada Ankara/merkez ikametli biri olarak İzmir bölgesine/ grubuna olan hayranlığım bir kat daha arttı. Onlara burada (salgın/yangın/deprem gibi dayanışma/yardım organizasyonlarına katılımları dışında) bir paragraf açmak istiyorum. Öncesinde Kolej Platformunun öncülüğünde 2019’da gerçekleştirilen 100. Yıl etkinliklerine (en az 600 km’lik bir yolu) yüksünmeden katılımları, sonrasında Polis Koleji 1938 grubunun öncülüğünde 2022 sonunda Antalya’da gerçekleştirilen Kolejliler Buluşmasına -bölgesel/sayısal olarak deplasmana giden takım ruhuyla- katılımları yanında Dikili/Ayvalık onlar için daha yakın ve komşuya kahve içimi ziyareti olacaktı.

Bundan sonraki buluşmanın ise Cumhuriyetin 100. Yılında 29 Ekim günü (Benim temennim Cumhuriyet’in ilan edildiği Başkent Ankara’da olmakla birlikte) gerçekleştirilmesi daha da anlamlı olacaktır.

Bugün bizleri biraraya getiren/tutan -bir nostaljide olsa- ortak paydamız: Kolejlilik!

Bizler Atatürk/Cumhuriyet ilke/ülküsüyle yetişmiş Kolejliler olarak geçmişe özlem yanında kurumsal hafıza/teamül/saygınlık/değerler bağlamında burukluk yaşıyorduk.

Kolejlilerin ortak özlemi kendilerine bir ocak/yuva olan kolejin özellikle Emniyet Teşkilatına üst düzey yönetici amir/müdür yetiştiren Akademi’nin yeniden açılması; bu buluşmanın da özeti olacaktı!

Bu güzel buluşmaya öncülük eden ve emeği geçenlere (Başta TEMÜD-DER Gen. Bşk/Yönetimi ile ev sahibi/misafirperverliğinden dolayı Ayvalık Polis Moral Eğitim Merkezi Müdürlüğü olmak üzere) ayrı ayrı teşekkür ederken, bu süreçte sağlık sorunu yaşayanlara geçmiş olsun/acil şifa temennisiyle, ebediyete intikal edenleri/ kaybettiklerimizi rahmet ve saygıyla anarken;

Ayvalık buluşmasına katılanlar yanında farklı mazeretleri nedeniyle katılamayanlar ile yeniden görüşebilmek umuduyla herkese sağlıklı günler diliyorum.

Saygı, sevgi ve selamlarımla...

(Ayvalık / 6 Eylül 2023)

Remzi KOÇÖZ 



6.6.23

ADİL SERDAR SAÇAN

 “AK Babalar örgütünün görünen amacı, her mafia örgütünde olduğu gibi kolay kazanç sağlamaktır. Nihai amaç ise eğer bu birinci amacın rehavetine, lüksüne, şaşasına dalmaktan kurtulabilirlerse, rejimi değiştirmektir. Şu halde, geleneksel mafia amacından sapan bir amaca sahiptir, AK Babalar örgütü. İki kurulan örgüt sayesinde kamu kaynakları sömürülerek büyük kazanç elde edilecek, ikincisi, bu maddi güçle devletin karar mekanizmaları ele geçirilecek ve ılımlı İslam devrimi gerçekleştirilecek. Ancak, siyasal örgütlenmeyi yapanlardan da sadece bir bölümü AK Babaların üyesidir. Yani taraflar, oy verenler, hatta siyasal örgütlenmeyi yapanların büyük bir bölümü bu örgüte üye değildir. Örgütten haberdar da değillerdir.” (Adil Serdar SAÇAN /AK Babalar Örgütü-2004)

Adil Serdar SAÇAN...
Bazı ölümler insanı ister istemez üzer. Hele hele bu kişiyle 40 yıl öncesine dayanan Polis Koleji /Akademisi aidiyeti ve kendinizden küçük olması nedeniyle bir kardeş kaybı olarak daha da üzecektir.
Adil Serdar Saçan ile 1982 mezuniyetimiz sonrası görev sürecinde yollarınız kesişmese de Onun İstanbul Organize Şube Müdürü olarak 2000’li yıllara yansıyan çalışmaları/operasyonları Türkiye’nin çalkantılı bir dönemine damga vuracaktır. Bunların içerisinde en önemlisi belki de RTE’nin İBB başkanlığı döneminde Akbil yolsuzluk soruşturmasına imza atması O’nun başını çok ağrıtacaktır.
RTE/AKP’nin iktidara/hükümete gelmesinin ardından O’nun mesleki kariyerinin sonlandırılması ile yetinilmeyip, Ergenekon kumpasına dahil edilerek 1.5 yıla yakın Silivri cezaevine kadar uzanacaktı.
Adil’in polisliğini/çalışmalarını/medyatik popülasyonu nedeniyle meslektaşları eleştiri/başarı/takdir minvalinde farklı yorumlayabilir. Ancak O’nun son 20 yılda yaşadıkları ibretlik bir yaşam öyküsü olacaktır.
Yukarıda arka kapak yazasını paylaştığım “AK Babalar Örgütü (2004)” kitabı ile “Küresel-Yerel Mafia Kıskacındaki Son Kale (2006)” kitaplarını okuduğumda etkilenmiş, kendisini çok yürekli bulmuştum.
O’nun kendisine açılan davalar nezdindeki hukuk/yargı savaşına rağmen polislik sonrası, hukukçu ve akademisyen olarak büyük bir cesaret/kararlılıkla toplumu bilinçlendirme çabası, kişisel duruşu, kitapları/yazıları, Atatürk ve Cumhuriyet değerlerine bağlı başlı başına toplumsal/yurtsever bir mücadele oluşturacaktır.
Adil Serdar Saçan; Emniyet Teşkilatının Kolejli bir değeri olarak, onurlu ve dik duruşuyla gönüllerde yer alacaktır.
Değerli kardeşime, Allah'tan rahmet, Ailesi/yakınları/sevenleri/meslektaşları ve de Kolej camiasına başsağlığı ve sabırlar dilerken,
toprağı bol vede ışıklar içinde olsun.
(Ankara / 25. 05. 2023)
Remzi KOÇÖZ

  

8.1.23

KOLEJ GÜNLERİ

 

            KOLEJ GÜNLERİ (1975)*

          1975 yılı Polis Koleji 1.sınıf ilk günlerimiz, 28. Dönem olarak 110 kişiyiz. 1/A sınıfının 2122 nolu öğrencisi olarak kayıtlara geçiyorum. Henüz dahili ve harici elbiseler dikilmemiş, yatılı okula uyum sağlamaya, daha önce birbirini tanımayan yurdun değişik yörelerinden 14-15 yaşlarında, genç insanlar kaynaşmaya çalışıyoruz. Önce okul idaresi komiserler gündüz okulun düzenini/kurallarını dikte ediyorlar, akşamları ise üst sınıflar uygulamalı olarak bu kuralları pekistiriyorlar. Okul yönetiminin ve üst sınıfların uğraşlarının bize öğretmeye çalıştıklarının, bizden istediklerinin tümünü bir kelime ile özetleyebiliriz: Disiplin!

(Disiplin uygulamalarına ilişkin anılar bağlamında ayrıntılı anlatımlar o günleri yeniden depreştirip bizleri üzmek dışında bir işe yaramayacaktır.)

Koleje başladığımızda Okul İdaresi; Kolej Müdürü: Ahmet EROL, Sınıflar Amiri: Başkomiser Bayram IRMAK, Diğer Amirler/Komiserler: Cengiz GİRGİN, Kemal YURTSEVER, Şükrü SARAÇ. Öğretmenlerimiz ise (A sınıfı); İclal KORHAN (Kimya), Sıdıka TEZEL (Tarih), Nuran ŞARLAK (Edebiyat), Ekin TEKOL (Mantık-Felsefe), Evin SAVCI (Coğrafya), Yüksel GENÇ (İngilizce), Seher EVREN (Sanat Tarihi), Gönül ERKMAN (Resim), İbrahim Turgut BAYRAM (Matematik), Aziz ÇITAK (Fizik), Arif UĞUR (Biyoloji), Suphi VARER (Beden), B ve C sınıflarına gelenler Raziye AKARUN (İngilizce), Şengül TİRYAKİ ve Aycan KUYRUKÇUOĞLU (Edebiyat) isimlerini hatırlayabildiklerim… Tüm öğretmenlerin ve de idarecilerin bizler üzerinde ayrı ayrı emekleri yadsınamaz, hepsini minnet ve saygı ile anıyorum.

Gündüzleri sınıflarda olan birlikteliğimiz akşamları yatakhanelerde devam ediyordu. Uyku dışında sürekli bir birliktelik kısa sürede kaynaşmamızın temel unsuruydu. Önce hemşehriler dayanışması, daha sonra koğuş ve sınıf arkadaşlıkları sonrasında yerini sonraki yıllarda siyasi/fikirsel arkadaşlıklar, daha sonrasında da kadro/görev arkadaşlıkları alacaktır.

Ankara’ya benim gibi yeni gelmiş arkadaşların özlemi başkenti tanımak, tarihi ve önemli yerlerini görmek/gezmekti. Ankara Kalesi, Anıtkabir, Eski Meclis, Roma harabeleri gibi tarihi mekanları gezerek Ankara’yı keşfetmeye çalışıyorduk. Bunun dışında AOÇ/Hayvanat bahçesi, Gençlik parkı/lunapark yaş itibariyle ilgimizi çekiyordu. Kurtuluş/Botanik/Kuğulu parkları ise daha sonra keşfedecektik.

Polatlı-Gordion höyük/kalıntılarına, Alagöz köyünde kurtuluş savaşı komuta karargah müzesine okulla birlikte gidiyoruz. Yine okul tarafından kültürümüz/görgümüz artsın diye okul sinema salonu dışında tiyatro vede operaya götürülüyoruz.

Havalar soğuyana kadar Ankara’nın caddelerini adımlamak, gezmek bizim için eğlenceliydi, Ankara’nın sonbaharı da güzeldi. Kışa doğru da sinema, tiyatro, sergi, müzeler gibi kapalı mekanlar da zaman geçirmeye çalışıyorduk. Henüz Fevzi Çakmak Sokağındaki Rua kıraathanesinin müdavimi olmamıştık.  

Önce dahili kıyafetlere özellikle yakadaki kopçaya sonrada harici kıyafetlere uyum sağlamakta biraz zorlanmıştım. Yolda yürürken sanki herkes bana bakıyormuş hissi yaşıyordum. Şapkaya hakim olmakta da zorlanmıştım. Kafamı yukarı kaldırdığımda, bir trafik tabelasının yanından geçerken yada ters bir harekette sık sık düşürdüğüm olur düşürmemek için de epey efor sarf ederdim.

Hafta sonları Sakarya grubu olarak (İbrahim DEMİRCİ, Sezai KONUKLAR, Lütfi DENİZLİ ve bendeniz) birlikte dışarı çıkardık yer yer diğer arkadaşlarımızdan da katılanlar olurdu. İlk gezimiz olarak okulumuza yakın yürüme mesafesinde olan Anıtkabir'e gitmeye karar veriyoruz. Sakarya grubu dışında sınıfımızın ikinci Sezai’si yani Kıdıkoğlu’da var. (Daha önce 1973 yazında Akif abimin Harbokulundan mezuniyet töreni için Ankara’ya gelmiş ailece Anıtkabir'e gitmiştik.) Anıtkabir’i biliyorum havasıyla diğer arkadaşlara mihmandarlık yapacaktım. Tabi Anıttepe tarafından girince sağdan mı soldan mı girelim derken Sezai KIDIKOĞLU, “kılavuzu karga olanın ……” diyerek benim mihmandarlığıma jest yapar. Dakika bir gol bir! Kıdıkoğlu’nun sözlerine bozulmakla birlikte kendisine anında cevap verememiştim. Zamanla tanıyınca arkadaşımızın kıvraklığına,  hazır cevaplılığına yani pratik zekasına hayran kalmıştım. Halen bu meyanda eline kimse su dökemez! (Sonradan iyi ki bulaşmamışım diyerek soğukkanlılığımı takdir ettim. Kıdıkoğlu’nun kolejde taktığı lakaplar tutmuş, diğer arkadaşlarca da tasvip görmüş ve yıllıklarda yerini almıştır. Özellikle aynı sırayı paylaştığı Ahmet EREZ ile inat konusunda yarışmaya çalışsa da Ahmet daha üstün çıkmıştır. Ünye’li bu arkadaşımızı sayfalara sığdırmak zordur, kendisiyle kolej-akademi-staj-kadro anılarımız ise anlatmakla bitmez ayrı bir yazı konusu..)

Arkadaşlıklar ve samimiyet ilerleyince bazı hafta sonları evci çıkan arkadaşların evlerine misafir olmuştuk. (Arif BEKİROĞLU/Merdan ÖZÇELİK-Altındağ, A.Haydar ARSLAN-Balgat, Feridun AKSAN-Aydınlık, A.Haluk TARHAN-Yenimahalle, Ahmet TÜRKER-Beşevler, Hasan KIZILAY-Şehitlik) Gurbete gelmiş Anadolu çocukları olarak birnevi aile özlemi gideriyorduk. Aslında Ankara’lı bu arkadaşlarımızı kıskanmıyor değildik. Onlar her hafta aileleri ile birlikte zaman geçiriyor, biz ise hasretlik çekiyorduk. Memleketle/Ailemizle bir telefon görüşmesi için günboyu Kızılay postanesinde zaman geçirdiğimizi unutmak ne mümkün!

 Remzi KOÇÖZ        

        *Biz 1975 girişli 28. Dönem Polis Koleji devresi olarak Yakup ASLAN (1990), Nurettin ÖZBAŞ (1994), Zeki KÜÇÜK (2004) olmak üzere (3) arkadaşımızı trafikte çok genç sayılacak yaşlarda kaybetmemizin ardından; hastalık sonucu aramızdan ayrılan (7) Ahmet TÜRKER (2012), Hasbi ÇİÇEK (2014), Hasan KIZILAY (2016), Hüseyin USLU (2017), Muharrem DENİZ (2018), Rüştü YETGİNBAL (2021), Sabri KİRİÇÇİ (2022) arkadaşlarımızı birkez daha rahmet, özlem ve saygıyla yad ederken; geride kalan arkadaşlarımıza sevdikleri ile birlikte sağlıklı ömürler diliyorum.