6.4.21

POLİS AKADEMİSİ VE KURUMSALLAŞMA ÜZERİNE

‘Modern devletlerin, totaliter/otoriter devlet görünümünden kurtulabilmesi için -hukuk devleti üst yapısıyla paralel olarak- polisin siyasetin dışında, siyasal mülahazalardan uzakta kalmasını/durmasını zorunlu kılmaktadır. Polis halk için vardır.  Ne halkın üzerinde ne de aşağısındadır. Halkın hizmetindedir. Polisin temel işlevi de toplum düzenini/istikrarı -tabi ki hukuk kuralları çerçevesinde- korumak/kollamak olmalıdır.’

Demokrasiyi içselleştirmiş çağdaş devletler kurumları ile varlıklarını devam ettirirler. Kurumsallaşma, bir kurumun/birimin varlığının, kişilere bağlı olmadan sürdürülüp gelişmesini sağlayan kalıcı bir yapı oluşturulması ile hedefine ulaşabilir. Bu nedenle ‘Kurumsallaşma’ uzun bir zaman gerektirir. Emniyet Teşkilatı da -Cumhuriyet döneminde değişim/dönüşüm geçirmesine ragmen- 1845 yılını kuruluş tarihi olarak esas alıp, 2020 yılına gelindiğinde 175. Kuruluş yıldönümünü de geride bırakmıştır.

Cumhuriyetin 10. kuruluş yıldönümünde Emniyet/Polis Teşkilatı okul işlerinin yeniden düzenlenmesi ve Türk milletinin sosyal bünyesine uygun, ileri görüşlü polis amir ve memurlarının yetiştirilmesi bağlamında ulu önder Atatürk’ün talimatları sonrasında çalışmalara başlanmış, 3201 S. Emniyet Teşkilatı Kanunu’nun yayımlandığı tarihten 5 ay sonra, (Md.19 gereği) Polis Enstitüsü açılmış (6.11.1937) ve Ankara/Anıttepe’deki binasında eğitim ve öğretim faaliyetlerine başlamıştır. 

Polis Enstitüsü 1937 yılında kurulmasının ardından farklı süreçler geçirmiş, özellikle Enstitü olarak 1 yıllık eğitim süresinden 4 yıllık Akademi/Fakülte statüsüne ulaşarak kurumsal bir yapıya ulaşmıştır.  Gelinen süreçte 2015 yılında gerçekleştirilen hukuki düzenleme ile birlikte (27.3.2015 -6638 S. İç Güvenlik Paketi) Polis Akademisi, Güvenlik Bilimleri Fakültesi kapatılıp Polis Amirleri Eğitimi Merkezi (PAEM) Müdürlüğüne dönüştürülerek, fakültede eğitim/öğretim gören öğrenciler çeşitli üniversitelerin idari/iktisadi bilimler fakültelerine yerleştirilmiştir.

Polis Koleji ise Emniyet teşkilatına amir yetiştiren Polis Enstitüsü/Akademisine bilgili ve disiplinli öğrenci yetiştirmek ve lise derecesinde eğitim/öğretim yapmak üzere (3201 S. Emniyet Teşkilatı Kanunun 19. Maddesi gereğince 15 Haziran 1938’de) ulu önder Atatürk’ün direktifleri ile Anıttepe’deki Polis Enstitüsü binasında/kampüsünde kurularak faaliyete geçmiştir. Polis Koleji’de kurulduğu 1938 yılından itibaren Polis Enstitüsü gibi farklı süreçler geçirmekle birlikte,  gelinen süreçte (64. Dönemin mezun olduğu 2014 yılı sonrası) 27.3.2015 tarihli 6638 Sayılı İç Güvenlik düzenlemesi kapsamında kapatılıp öğrenciler milli eğitim bakanlığına bağlı dengi okullara nakledilmişlerdir.

Bu iki kurumun tarihçesini -bundan sonraki sürece ilişkin gelişmeler açısından sadece bir aidiyet bağlamında- özet olarak paylaşmak istedim. Bazı kurumların tarihi misyonları vardır. Polis Koleji’de bir Cumhuriyet kurumu olarak önemli işlev görmüş, misyonunu tamamlaması ve olmazsa olmaz bağlamında yeniden açılması konusu tartışılabilir. (Cumhuriyetin bir devlet politikası olarak, Anadolu’nun ücra köşelerinde yaşayan alt-orta gelir düzeyindeki vatandaşlarının çocuklarını, özellikle lise eğitiminin her yerde bulunmaması nedeniyle yatılı okullar bağlamında kucak açarak, fırsat yaratarak sahiplenmesidir.)

Ancak, Polis Akademisinin (4 yıllık yüksek öğrenim/fakülte bağlamında, özellikle İçişleri Bakanlığına bağlanan Jandarma ve Sahil Güvenlik Akademilerinin oluşturulmasının ardından) tartışılacak bir durumu yoktur. Bu okullar neden/niçin kapatıldı konusu bizi kısır tartışmalardan öte bir sonuca ulaştırmaz! (O dönem FETÖ yapılanmasının çökertilmesi, bu yapıyla mücadele bağlamında kapatılma kararı doğru vede zaruri idi.) Artık üzerinden 5 yıla yakın bir zaman geçmiştir. Bence, kurumsal cezalandırmanın sonlandırılarak, Akademinin (4 yıllık yüksek öğrenim/fakülte bağlamında), daha fazla zaman geçirilmeden ivedilikle yeniden açılması elzemdir.

(2017 yılında Türkiye genelinde 16 büyük ilde yapmış olduğumuz özel teftiş sonucunda PAEM kursu görmüş polis amirlerinin zaafiyetlerine tanık olduk. Ondan önce ve sonrasında Polis Başmüfettişi olarak yapmış olduğumuz teftiş/inceleme/soruşturmalarda da bu zaafiyetleri gözlemledik. Tabiki bu gençlerin işi kolay değil. Bizler kolej/akademi/staj/kadro derken 6-7-8 yıllık eğitimlerin/stajlarin ardından çıkmış olduğumuz kadrolarda birkaç rütbe bocaladık. Bu durumları ilgili mercilerle hatta hiyerarşik en üst merci konumundaki Emniyet Genel Müdürleri ile paylaştığımızda Onların da durumun farkında olduğunu gördük. Hatta 2018 yılı Eylül ayı içerisinde yeni müfettişlere verilen seminer öncesinde İçişleri Bakanının "Biz bilmiyormuyuz 3 ayda amir yetişmiyeceğini…" sözlerinin ardından umutlanmıştım, ancak henüz bir gelişme yok!)

Umarım il emniyet müdürü olma bağlamında yetersiz lisans eğitimi gerekçe gösterilerek tekrar 1969 kazanımlarının öncesine dönmeyiz! O dönemin şiarı “Polisi Polis Yönetmelidir” idi ve bunu başarmışlardı.

Polis Akademisi/Güvenlik Fakültesinin kapatılmasının ardından 2015 yılından günümüze kadar polis amirleri/yöneticileri, Gölbaşı kampusunda PAEM bünyesinde -4 yıllık bir yükseköğrenim/eğitim yerine- bir eğitim/öğretim dönemi -4/6 ay gibi- özel eğitim verilmek suretiyle yetiştirilmektedir. Bu noktada gelinen süreç: “önemli reformlar”, “demokratik dönüşüm”, “büyük değişim”, “demokratik ve çoğulcu bir model” şeklinde (akademik bakış/gerekçelerle!) 4 yıllık eğitimden 4/6 aylık kursa doğru geriye gidiş reform/değişim/dönüşüm olarak sunulmaktadır.

Polis Akademisinin yeniden yapılanması için önce mülki idare ardından siyasi iradenin cevaz vermesi bekleniyor diye düşünüyordum. Ancak, -aşağıda paylaşacağım bilgiler çerçevesinde- Polis Akademisinin mevcut yönetim anlayışı/bakış açısı en büyük engel gibi gösteriliyor yada onların gerekçelerine sığınılıyor.

“…,8 yıl boyunca kapalı bir eğitim alan kişilerin sadece zihin dünyalarının şekillenmesinde değil, sosyal yaşama uyum sağlama konusunda da birçok sorunlarla karşılaştıkları gerçeği oluşturmaktadır. Tam kişiliklerinin şekillendiği dönemde bu kişilerin uzun bir süre boyunca hayatla ilgili hiçbir kaygıları bulunmamış, ayrıca toplumdan ve sosyal ilişkilerden kopuk bir hayat sürmek durumunda kalmışlardır. Öyle ki, ömrü boyunca hiçbir şekilde ihtiyacı olmadığı için ekmek almayı dahi bilmeyen polis amirleri yetiştirilmesi söz konusu olmuştur… ”

“2015 tarihli Polis Yüksek Öğrenim Kanunu’nda değişiklikler sonucu yanlış bilinenin aksine Polis Akademisi kapatılmamış, tam aksine, demokratik bir dönüşüm çerçevesinde daha da güçlendirilmiştir. Akademinin öncelikli görevleri arasında yer alan komiser yardımcılığı eğitiminde önemli reformlar hayata geçirilmiştir. Polis Koleji ile Polis Akademisi çatısı altında yükseköğrenim seviyesinde 4 yıllık eğitim veren Güvenlik Bilimleri Fakültesi’nin kapatılması olmuştur. Buradaki en büyük değişim Güvenlik Bilimleri Fakültesi’nin yerine kurulan PAEM’de gerçekleşmiştir. PAEM’e 2015 yılından itibaren Türkiye’nin her yerinden lisans mezunu, kişiliği/kimliği oturmuş ve 30 yaşından küçük genç kadın/erkekler alınmaya başlanmıştır. Bu okulda 1 yıla yakın süre zarfında verilen kapsamlı eğitim sonucunda Emniyet Teşkilatı’nın idarecilik pozisyonlarında görev alacak komiser yardımcıları yetiştirilmektedir.” [Bkz.Yılmaz ÇOLAK, “Bürokratik Vesayet, Emniyet Teşkilatı ve Demokratik Dönüşüm: Polis Akademisi Örneği”, (Bürokrasinin Demokratik Denetimi, Ed. Salih Zeki HAKLI), Polis Akademisi Yayınları, 2017, s.7-15.]

Özellikle bu sürecin uygulamacılarının -yukarıdaki satırlardan anlaşılacağı üzere- Akademinin “kapatılma/dönüştürme” konusundaki (bir sohbet/paylaşım olarak değil bilimsel çalışma niteliğinde gerekçelendirerek bir kitapta makale şeklinde yayınladıkları!) “Bürokratik Vesayet” olarak ortaya koydukları “akademik bakış” açılarını da paylaşmak istedim.

Nostaljiden yada aidiyet bağlamından öte özellikle Akademinin niçin/neden açılması gerektiğine dair Çağın Polisi Dergisinin 186. Sayısının kapak sayfasındaki “Polis Akademisi Açılmalıdır” mesajı ile dergi içerisindeki “Polis Akademisi Niçin Tekrar Açılmalı?” başlıklı makale/yazı çerçevesinde tarihi misyon yüklenen TEMÜDDER açısından önemli bir girişimdir.

Kurum ve kurumsallaşma açısından; makamlar/mevkiler kalıcı, hizmet ettiği kuruma değer katmaya çalışan kişiler ise gelip geçicidir. Kurumları ayakta tutacak olanda, sorun olarak tespit edilen hususların giderilmesi/çözümlenmesi yolunda, kendi birikimlerinden, benzer kurumların deneyimlerinden, bilimsel araştırma/çalışmalardan ve kurum personelinin kendi potansiyeli kapsamında yapabileceği katkılarla elde edilen/edilecek kazanımlardır.

Profesyonellik açısından üniversitelerin önemi yadsınamaz. Polis Akademisi’de polis mesleği ve güvenlik çerçevesinde yapacağı araştırma/çalışmalarla bilimsel katkı sağlayarak kurumun ve polisin hizmet çıtasını yükseğe çıkarmalıdır.

Emniyet Genel Müdürlüğü, bugün bir yandan başka ulusların polislerine eğitim verirken, diğer yandan 400 binleri aşan sayısıyla görev alanı olarak ulusal sınırları aşmış bir hizmet çerçevesine sahiptir.

Mülki idaredeki görevlilere yeni kadrolar açmak için yapılacak değişikliklerin, Emniyet Teşkilatı hizmetlerinin verimliliğini olumsuz etkileyeceği, daha önce yapılan uygulamalar ile bilinmektedir. Herkes kendi işini yapmalıdır, uzmanlık alanı neyse onu yürütmelidir.

Sonuç olarak, Emniyet Teşkilatı sorunlarını aşıp çözüme kavuşturacak, kendisi için gerekli olanı, değişimi/gelişimi yakalayabilecek birikime/potansiyele ve dinamiklere sahiptir. Önemli olan ise sorunu gören, kabul eden iradenin/idarenin ortaya konulması, içeride personelin, dışarıda ise hizmet verilen halkın talep ve ihtiyaçlarına duyarlı, katılımcı kurgulanmış çözümlerin ve politikaların uygulamaya konulmasının gerekliliğidir. 

Remzi KOÇÖZ

(Çağın Polisi Dergisi, Nisan 2021- Sayı:189'da yayınlanmıştır.)