‘Modern devletlerin, totaliter/otoriter devlet görünümünden kurtulabilmesi için -hukuk devleti üst yapısıyla paralel olarak- polisin siyasetin dışında, siyasal mülahazalardan uzakta kalmasını/durmasını zorunlu kılmaktadır. Polis halk için vardır. Ne halkın üzerinde ne de aşağısındadır. Halkın hizmetindedir. Polisin temel işlevi de toplum düzenini/istikrarı -tabi ki hukuk kuralları çerçevesinde- korumak/kollamak olmalıdır.’
Demokrasiyi içselleştirmiş çağdaş devletler kurumları ile varlıklarını devam ettirirler. Kurumsallaşma, bir kurumun/birimin varlığının, kişilere bağlı olmadan sürdürülüp gelişmesini sağlayan kalıcı bir yapı oluşturulması ile hedefine ulaşabilir. Bu nedenle ‘Kurumsallaşma’ uzun bir zaman gerektirir. Emniyet Teşkilatı da -Cumhuriyet döneminde değişim/dönüşüm geçirmesine ragmen- 1845 yılını kuruluş tarihi olarak esas alıp, 2020 yılına gelindiğinde 175. Kuruluş yıldönümünü de geride bırakmıştır.
Cumhuriyetin
10. kuruluş yıldönümünde Emniyet/Polis Teşkilatı okul işlerinin yeniden
düzenlenmesi ve Türk milletinin sosyal bünyesine uygun, ileri görüşlü polis
amir ve memurlarının yetiştirilmesi bağlamında ulu önder Atatürk’ün talimatları
sonrasında çalışmalara başlanmış, 3201 S. Emniyet Teşkilatı Kanunu’nun
yayımlandığı tarihten 5 ay sonra, (Md.19 gereği) Polis Enstitüsü açılmış (6.11.1937)
ve Ankara/Anıttepe’deki binasında eğitim ve öğretim faaliyetlerine başlamıştır.
Polis Enstitüsü 1937 yılında kurulmasının ardından farklı süreçler
geçirmiş, özellikle Enstitü olarak 1 yıllık eğitim süresinden 4 yıllık
Akademi/Fakülte statüsüne ulaşarak kurumsal bir yapıya ulaşmıştır. Gelinen süreçte 2015 yılında gerçekleştirilen hukuki düzenleme ile birlikte (27.3.2015
-6638 S. İç Güvenlik Paketi) Polis Akademisi,
Güvenlik Bilimleri Fakültesi kapatılıp Polis Amirleri Eğitimi Merkezi (PAEM)
Müdürlüğüne dönüştürülerek, fakültede eğitim/öğretim gören öğrenciler çeşitli
üniversitelerin idari/iktisadi bilimler fakültelerine yerleştirilmiştir.
Polis Koleji ise Emniyet
teşkilatına amir yetiştiren Polis Enstitüsü/Akademisine bilgili ve
disiplinli öğrenci yetiştirmek ve lise
derecesinde eğitim/öğretim yapmak üzere (3201 S. Emniyet Teşkilatı Kanunun 19. Maddesi
gereğince 15 Haziran 1938’de) ulu önder Atatürk’ün direktifleri ile
Anıttepe’deki Polis Enstitüsü binasında/kampüsünde kurularak faaliyete
geçmiştir. Polis Koleji’de kurulduğu 1938 yılından itibaren Polis
Enstitüsü gibi farklı süreçler geçirmekle birlikte, gelinen süreçte (64. Dönemin mezun
olduğu 2014 yılı sonrası) 27.3.2015 tarihli 6638 Sayılı İç Güvenlik düzenlemesi
kapsamında kapatılıp öğrenciler milli eğitim bakanlığına bağlı dengi okullara
nakledilmişlerdir.
Bu iki kurumun tarihçesini -bundan sonraki sürece ilişkin gelişmeler
açısından sadece bir aidiyet bağlamında- özet olarak paylaşmak istedim. Bazı
kurumların tarihi misyonları vardır. Polis Koleji’de bir Cumhuriyet kurumu
olarak önemli işlev görmüş, misyonunu tamamlaması ve olmazsa olmaz bağlamında
yeniden açılması konusu tartışılabilir. (Cumhuriyetin
bir devlet politikası olarak,
Anadolu’nun ücra köşelerinde yaşayan alt-orta gelir düzeyindeki vatandaşlarının
çocuklarını, özellikle lise eğitiminin her yerde bulunmaması nedeniyle yatılı
okullar bağlamında kucak açarak, fırsat yaratarak sahiplenmesidir.)
Ancak, Polis Akademisinin (4 yıllık
yüksek öğrenim/fakülte bağlamında, özellikle İçişleri Bakanlığına bağlanan
Jandarma ve Sahil Güvenlik Akademilerinin oluşturulmasının ardından) tartışılacak
bir durumu yoktur. Bu okullar neden/niçin kapatıldı konusu bizi kısır
tartışmalardan öte bir sonuca ulaştırmaz!
(O dönem FETÖ yapılanmasının çökertilmesi, bu yapıyla mücadele bağlamında
kapatılma kararı doğru vede zaruri idi.) Artık üzerinden 5 yıla yakın bir
zaman geçmiştir. Bence, kurumsal cezalandırmanın sonlandırılarak, Akademinin (4 yıllık yüksek öğrenim/fakülte bağlamında),
daha fazla zaman geçirilmeden ivedilikle yeniden açılması elzemdir.
(2017 yılında Türkiye genelinde 16 büyük ilde
yapmış olduğumuz özel teftiş sonucunda PAEM kursu görmüş polis amirlerinin
zaafiyetlerine tanık olduk. Ondan önce ve sonrasında Polis Başmüfettişi olarak
yapmış olduğumuz teftiş/inceleme/soruşturmalarda da bu zaafiyetleri
gözlemledik. Tabiki bu gençlerin işi kolay değil. Bizler kolej/akademi/staj/kadro
derken 6-7-8 yıllık eğitimlerin/stajlarin ardından çıkmış olduğumuz kadrolarda
birkaç rütbe bocaladık. Bu durumları ilgili mercilerle hatta hiyerarşik en üst
merci konumundaki Emniyet Genel Müdürleri ile paylaştığımızda Onların da
durumun farkında olduğunu gördük. Hatta 2018 yılı Eylül ayı içerisinde yeni
müfettişlere verilen seminer öncesinde İçişleri Bakanının "Biz
bilmiyormuyuz 3 ayda amir yetişmiyeceğini…" sözlerinin ardından
umutlanmıştım, ancak henüz bir gelişme yok!)
Umarım il emniyet müdürü olma bağlamında yetersiz lisans eğitimi gerekçe
gösterilerek tekrar 1969 kazanımlarının öncesine dönmeyiz! O dönemin şiarı “Polisi
Polis Yönetmelidir” idi ve bunu başarmışlardı.
Polis
Akademisi/Güvenlik Fakültesinin kapatılmasının ardından 2015 yılından günümüze
kadar polis amirleri/yöneticileri, Gölbaşı kampusunda PAEM bünyesinde -4 yıllık bir yükseköğrenim/eğitim yerine-
bir eğitim/öğretim dönemi -4/6 ay gibi-
özel eğitim verilmek suretiyle yetiştirilmektedir. Bu noktada gelinen süreç: “önemli reformlar”, “demokratik dönüşüm”, “büyük
değişim”, “demokratik ve çoğulcu bir model” şeklinde (akademik bakış/gerekçelerle!)
4 yıllık eğitimden 4/6 aylık kursa
doğru geriye gidiş reform/değişim/dönüşüm olarak sunulmaktadır.
Polis Akademisinin yeniden yapılanması
için önce mülki idare ardından siyasi iradenin cevaz vermesi bekleniyor diye
düşünüyordum. Ancak, -aşağıda paylaşacağım bilgiler çerçevesinde- Polis
Akademisinin mevcut yönetim anlayışı/bakış açısı en büyük engel gibi gösteriliyor
yada onların gerekçelerine sığınılıyor.
“…,8 yıl boyunca kapalı bir eğitim
alan kişilerin sadece zihin dünyalarının şekillenmesinde değil, sosyal yaşama
uyum sağlama konusunda da birçok sorunlarla karşılaştıkları gerçeği
oluşturmaktadır. Tam kişiliklerinin şekillendiği dönemde bu kişilerin uzun bir
süre boyunca hayatla ilgili hiçbir kaygıları bulunmamış, ayrıca toplumdan ve
sosyal ilişkilerden kopuk bir hayat sürmek durumunda kalmışlardır. Öyle ki, ömrü
boyunca hiçbir şekilde ihtiyacı olmadığı için ekmek almayı dahi bilmeyen polis
amirleri yetiştirilmesi söz konusu olmuştur… ”
“2015 tarihli Polis Yüksek Öğrenim
Kanunu’nda değişiklikler sonucu yanlış bilinenin aksine Polis Akademisi
kapatılmamış, tam aksine, demokratik bir dönüşüm çerçevesinde daha da
güçlendirilmiştir. Akademinin
öncelikli görevleri arasında yer alan komiser yardımcılığı eğitiminde önemli
reformlar hayata geçirilmiştir. Polis Koleji ile Polis Akademisi çatısı altında yükseköğrenim seviyesinde 4 yıllık
eğitim veren Güvenlik Bilimleri Fakültesi’nin kapatılması olmuştur. Buradaki en büyük değişim Güvenlik Bilimleri
Fakültesi’nin yerine kurulan PAEM’de gerçekleşmiştir. PAEM’e 2015 yılından
itibaren Türkiye’nin her yerinden lisans mezunu, kişiliği/kimliği oturmuş ve 30
yaşından küçük genç kadın/erkekler alınmaya başlanmıştır. Bu okulda 1 yıla
yakın süre zarfında verilen kapsamlı eğitim sonucunda Emniyet Teşkilatı’nın
idarecilik pozisyonlarında görev alacak komiser yardımcıları
yetiştirilmektedir.” [Bkz.Yılmaz
ÇOLAK, “Bürokratik Vesayet, Emniyet Teşkilatı ve Demokratik Dönüşüm: Polis Akademisi Örneği”, (Bürokrasinin Demokratik Denetimi, Ed.
Salih Zeki HAKLI), Polis Akademisi Yayınları, 2017, s.7-15.]
Özellikle bu sürecin uygulamacılarının -yukarıdaki
satırlardan anlaşılacağı üzere- Akademinin “kapatılma/dönüştürme” konusundaki (bir
sohbet/paylaşım olarak değil bilimsel çalışma niteliğinde gerekçelendirerek bir
kitapta makale şeklinde yayınladıkları!) “Bürokratik Vesayet” olarak ortaya
koydukları “akademik bakış” açılarını da paylaşmak istedim.
Nostaljiden yada aidiyet bağlamından öte
özellikle Akademinin niçin/neden açılması gerektiğine dair Çağın Polisi
Dergisinin 186. Sayısının kapak sayfasındaki “Polis Akademisi Açılmalıdır”
mesajı ile dergi içerisindeki “Polis Akademisi Niçin Tekrar Açılmalı?” başlıklı
makale/yazı çerçevesinde tarihi misyon yüklenen TEMÜDDER açısından önemli bir
girişimdir.
Kurum ve kurumsallaşma açısından; makamlar/mevkiler kalıcı, hizmet ettiği
kuruma değer katmaya çalışan kişiler ise gelip geçicidir. Kurumları ayakta
tutacak olanda, sorun olarak tespit edilen hususların giderilmesi/çözümlenmesi
yolunda, kendi birikimlerinden, benzer kurumların deneyimlerinden, bilimsel
araştırma/çalışmalardan ve kurum personelinin kendi potansiyeli kapsamında
yapabileceği katkılarla elde edilen/edilecek kazanımlardır.
Profesyonellik açısından üniversitelerin önemi yadsınamaz. Polis
Akademisi’de polis mesleği ve güvenlik çerçevesinde yapacağı araştırma/çalışmalarla
bilimsel katkı sağlayarak kurumun ve polisin hizmet çıtasını yükseğe
çıkarmalıdır.
Emniyet Genel Müdürlüğü, bugün bir yandan başka ulusların polislerine
eğitim verirken, diğer yandan 400 binleri aşan sayısıyla görev alanı olarak
ulusal sınırları aşmış bir hizmet çerçevesine sahiptir.
Mülki idaredeki görevlilere yeni kadrolar açmak için yapılacak
değişikliklerin, Emniyet Teşkilatı hizmetlerinin verimliliğini olumsuz
etkileyeceği, daha önce yapılan uygulamalar ile bilinmektedir. Herkes kendi
işini yapmalıdır, uzmanlık alanı neyse onu yürütmelidir.
Sonuç olarak, Emniyet Teşkilatı sorunlarını aşıp çözüme kavuşturacak,
kendisi için gerekli olanı, değişimi/gelişimi yakalayabilecek birikime/potansiyele
ve dinamiklere sahiptir. Önemli olan ise sorunu gören, kabul eden iradenin/idarenin
ortaya konulması, içeride personelin, dışarıda ise hizmet verilen halkın talep
ve ihtiyaçlarına duyarlı, katılımcı kurgulanmış çözümlerin ve politikaların
uygulamaya konulmasının gerekliliğidir.
Remzi KOÇÖZ
(Çağın Polisi Dergisi, Nisan 2021- Sayı:189'da yayınlanmıştır.)