31.1.21

BİZ KOLEJLİLER

 ‘Uzun süre bir arada yaşayan insanlar ortak değerler oluştururlar. Bunu “ruh” olarak da adlandırabiliriz. Bizimkisi de öyle.. Anadolu’nun dört bir yanından başkente gelerek kolejli olduk. O içimizdeki ruh; "kolejlilik", anılar dağarcığında yerini alırken, bugün bizleri biraraya getiren ortak paydamız olur.’ 

Henüz 14-15 yaşlarımızda ana kucağından, baba ocağından ayrılarak çoğumuz için gurbet sayılan Ankara’ya yepyeni bir yuvaya geldik. O yuva bizi başkentin puslu, soğuk günlerinde bağrına bastı, kucakladı. Hem akıl, hem fiziksel hem de duygusal olarak sere serpe geliştirdi.

Ergenliğe geçişin ne olduğunu anlayamadığımız gibi delikanlılığa geçişi de pek anlayamadık. Bir yerde duyguların bastırılması bizi ergenlikten olgunluğa taşımıştı. Yaşıtlarımızdan daha sorumlu, daha ciddi, daha farklı bir hal almıştık.

İlk günlerdeki kaynaşma hemşehrilik yakınlaşması olarak ortaya çıksa da aynı koğuş ve sınıflardaki birliktelik şeklinde bir bütünsellik yaşanacaktı. Bir üst sınıf, bir üst sınıf derken son sınıfa doğru dünya görüşü denilen ‘yaşam felsefesi’nin ortaya çıkmasıyla arkadaşlıklar farklılaştı. Siyasi çekişmelerin, Türkiye’yi kasıp kavurduğu yıllarda 78 kuşağı olarak bizlere de yansımaları oldu. Ancak bu yuvanın bize kazandırdığı ‘Kolejlilik ruhu’ farklı siyasi görüşlerin bir arada yaşamasına, arkadaşlıklarına tutkal olmuştu. İşte o ruh bizi bugünlere taşıyan Atatürk çizgisinden başka bir şey olmayan, bu ülkenin kuruluş felsefesini oluşturan ‘Cumhuriyet ilkeleri ve Devrimleri’ ortak paydamız olacaktı.

Okuduk! ‘Doğayı, Evreni, Emeği ve Yaradan’ı anlamaya çalıştık. Dünyayı, çevremizi, ülkemizi, halkımızı ve de kendimizi tanımaya çalıştık.

10 Nisanlarda, 19 Mayıs ve 29 Ekimlerde özellikle tören yürüyüşlerinde üniformalarımızla gururlu ve mağrurduk.

Adrenalin denilen salgının en yoğununu yaşadık. Spor salonunda, futbol sahasında, okul bahçesinde ve de kombinenin tepesinde..

Şakalar yaptık en ağırından, en eşekcesinden! Lakaplar taktık. Küfürler saydık, düellolar yaptık. Tartıştık, kavga ettik, küstük ve barıştık. Yen kırılır kın içersinde kalırdı. İspiyon kelimesi en nefret uyandıran şeylerdendi.

İnşaatta, zulada sigara-alkol kaçamaklarında bazen yakalandık, bazen de paçayı sıyırdık.

Hafta sonları Ankara’yı keşfe çıktık. Anıtkabir, Ankara kalesi, tarihi yerler, müzeler, parklar (AOÇ, Gençlik, Kurtuluş, Botanik, Kuğulu) uğrak yerlerimizdi. Sinema, tiyatro, sergi ve kitapçılar gibi sanatsal etkinliklerden ‘Kültürel’ açıdan nasibimizi aldık. Kalan zamanlarda da bilardo, okey ve kağıt oyunlarıyla kahve kültürümüzü geliştirdik. (Kültürümüz/görgümüz artsın diye Polatlı-Gordion gibi geziler dışında okul tarafından opera ve tiyatroya da götürüldük.)

Günlük notlar, şiirler, mektuplar, pul koleksiyonları, arkadaşlıklar paylaşılan daha neler neler.. O günlerde yurtdışından kız arkadaşlarımız bile oldu. Onlarla yazışarak uzun bir süre mektup arkadaşlığı yaptık.

Sabah sporu, etütler, geç gelen yemek sıraları ve gece yatakhane/koğuş sohbetleri. Bir yatağın etrafına bütün koğuş toplanır, onlarla, birbirimizin davranışlarını hicvederek güler, kahkahalar atardık.

En ağır gelenide gece nöbeti ve hafta sonları erken uyandırılmamızdı. Uykuya hiç mi hiç doyamazdık.

Gurbete bir çanta ile gelmiştik. Sonrasında bavulla tanıştık. Bize neler verilmedi ki! Çorabından gömleğine, dahili elbisesinden haricisine, diş macunundan sabununa, havlusundan bornozuna, kaleminden defterine tüm ihtiyaçlarımız devlet tarafından verildi. Bu arada harçlıkları da unutmamak lazım..

Kolej yıllarına çok şeyler sığdırırken  -fireler versek de- büyük çoğunluk yola devam diyerek ayni kaderi paylaştık.

Yatılı okullar, Anadolu’nun ücra köşelerinde yaşayan alt-orta gelir düzeyindeki vatandaşlarının çocuklarını devletin kucak açarak, fırsat yaratarak sahiplenmesidir. Devlet, bu okullar aracılığı ile genç yaşta insanlarını hayata hazırlayıp, meslek sahibi yaparak, geleceğini -kendisinin ve ailesinin- güvenceye alır. Ekonomik özgürlüğünü sağlamakla kariyer sahibi olmasına da fırsat tanır. Basamaklar bir bir çıkıldıkça bürokrasiye doğru tırmanarak yönetim kademelerinde yer alınacak; bu yuvadan yetişen çocuklar Emniyet Müdürü, Vali, Genel Müdür; Doktor, Profesör, Sayıştay Denetçisi, Avukat, Savcı, Hakim, Yargıtay Üyesi; Danışma Meclisi Üyesi, Milletvekili, Senatör ve Bakan olmuştur. Özel sektör bağlamında ise üst düzey yönetici, işadamı olanlar yanında, değişik sivil toplum kuruluşlarında/kurumlarında görev almış/başkan olmuş, yurtiçinde/yurtdışında göğsümüzü kabartmışlardır.

Büyük Önder Atatürk’ün emriyle onu kaybettiğimiz 1938 yılında kurulan bu yuvada okuyup ülkenin değişik yerlerinde görev yapmanın, hizmet vermenin onurunu, ayrıcalığını yaşarken; Vatanımıza-Milletimize-Teşkilatımıza yararlı hizmetler üretebildiysek, ne mutlu bizlere…

            Herkesin, kendine göre birçok öyküsü vardır.

            İnsan yaşamındaki güzel anılar, yazılar, resimler ebedi olsun,

            Sağlık öncelikli mutluluklar eksilmesin.

            Her şey, herkesin/hepimizin gönlünce olsun.

Saygı, sevgi ve selamlarımla…

Remzi KOÇÖZ

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.