SİGARANIN
HATIRLATTIKLARI…
‘İnsan
yaşamındaki mücadelelerden en zor olanı: kendisi ile olan mücadelesidir. Kendindeki
olumsuzlukları alt etmesidir. Yaşamını kalitelendirmek adına kendini
yenilemesidir.’
Çocukluk ya! Büyüklere özenmek, onlar gibi davranmaya çalışmak işin
doğasında var. Sigara da bunların içersinde en önemli yer tutan özentiliklerdendir.
Aile büyüklerimizden babannem, babam, annem sigara kullanmıyorlardı. Aile
yakınlarımızdan amcam ve dayılarımın sigara içtiklerini görüyorduk. Çevremizdeki
diğer insanları da sigara içerken görüyorduk. Ve çocuk olarak onlara
imreniyorduk. Ailede sigara içen olmadığından sigara paketine ulaşmak zordu. Mahallenin
bakkalı bitişik komşumuz olduğundan, bakkaldan da satın almamız neredeyse
olanaksızdı. Onun aşırılması, zulalanması, içilmesi özel itina gerektiriyordu. Yakalanmamak
çok daha önemliydi! Daha ilkokula başlamadan izmarit avcılığı sigara ile ilgili
ilk hatırladıklarım. Filtreli sigara izmariti ise kaymaklı baklava gibiydi… Sonraki
yıllar büyüyerek abilerimizin yaşına gelince onlar gibi zulalardan sigara
içmenin zevkini tadacaktık. Ortaokullu olup top sahası ya da kanal boyunda
sigara içmeyen çok azdır. Sigaradan bir sonraki aşama alkolle tanışmaktır.(1)
Yıl 1975, Ortaokul bitmiş, gurbette yatılı okul hayatı başlamıştır. Artık
liseli bir genç, dahası delikanlı olmuştuk. İlk yıllar, harçlıklarımızla ortak
olarak aldığımız sigara paketini yatakhane, dershane gibi yerlere zulalar, yine
zula sistemi ile tek tek içmeye çalışırken üstlerimize yakalanır, bazen
affedilsek de genellikle cezalandırılırdık.
Bizim dönemlerimizde sağlık konusu gündemde değildi. Sadece ‘yasak’
vardı. O yasağı bize uygulayan üst sınıfların ve amirlerimizin ellerinden,
ağızlarından sigara pek eksik olmazdı. Bu görüntü toplumun tüm katmanlarına
yansımış, sigarasız resim resimden sayılmazken, kimsenin sonraki kuşaklara
sigara konusunda örnek olma diye bir derdi yoktu.
Sigara ile ilgili birkaç anı;
Kolej yılları; haftanın son günü akşam yemeğinden sonra
sınıfta Sezai Kıdıkoğlu(2) ile ödev
yapıp ortaklaşa sigara içerken nöbetçi komiseri Kemal Yurtsever’e yakalanmıştık (3). Bizdeki cahil cesaretinden başka
bir şey değil. Arkadaşlar kenefte, inşaatta ya da diğer zula yerlerde sigara
içerken biz de sınıfta içiyorduk. Ödev yaparken tüttürdüğümüz sigarayı elimizde
saklayarak içsek de dumanı saklama şansımız yoktu. Sorulara cevap vermemiz
esnasında çıkan dumanı açıklamanın bir anlamı yoktu. Ardından paket nerede
soruları bizlerin zorlandığı durumlardı. Paket bulunamayınca, inandırıcı
olmuyor; “Enstitülü bir abiden aldık” şeklindeki ilk verdiğimiz cevap geçerli
oluyorsa da hafta izinsizliği cezasından kurtuluş yoktu. Ardından hafta sonu
diğer arkadaşlar dışarı çıkarken bizler okul içersinde saat başı nöbetçi amirliğindeki
defteri imzalayıp zaman geçirmeye çalışırdık. İlk sigara cezamızı çekerken
Anıttepe Lisesinin bahçesindeki merdivenlere oturup bu kez açık alanda yine
Sezai ile birer sigara yaktık. Öyle sohbete dalmış, efkarlanmışız ki bu kez
-nereye bakıyorsak, ne konuşuyorsak ya da neyle ilgileniyorsak yine gafil
avlanmış- hafta sonu yanında eşi ile birlikte okula gelen sınıflar amirimiz
Cengiz Girgin’e yakalanmıştık (4).
Arkasından gelen katlamalı hafta izinsizliği cezası bizi yıldırmıyordu. Zaten
toplum olarak yasak şeylere karşı zaafiyetimiz yüksektir. Bizler de bu toplumun
bireyleri olarak vazifemizi yapmaktan kaçınmıyor, üzerine üzerine gidiyorduk.
Bir yaz tatilinde babamın bir cenaze namazına gitmesini fırsat bilerek
sigara yakmış dükkanın kapısında duruyordum. Bir yandan duman içeriye sirayet
etmesin derken diğer yandan babamın geliş istikametini kolluyordum. Bir ara
dalmışım ki sigaranın dumanını ters yöne savururken babamla yüz yüze gelmiştim.
Sigarayı avucumun içersinde söndürmeye çalışsam da nafile! Sadece babamın “Aferin
oğlum, büyümüş, adam olmuşsun!” gibi sözlerini hatırlıyorum.
Kolej yılları biter, yaş 18’e ulaşıp reşit olununca Enstitü/yüksek
öğrenim yılları başlar. Özgürlük başlamıştır. Artık adam sınıfına girilmiş sigara
yasağı da bitmiştir. Maaş almamız nedeniyle de kaliteli/filtreli sigara dönemi
başlamıştır. Artık cebinizde paketle dolaşıp, istediğimiz yerde, istediğimiz
zaman, istediğimiz kadar içebiliyorduk. Sözüm ona ‘özgür’dük.
Enstitü/öğrencilik bitip kadro yaşantısı başladığında görev nedeniyle sigara
bize arkadaş olur. Günde birkaç paketin bitirildiği zamanlar olmuştur. Zaman
zaman sağlık vb. nedenlerle sigara bırakma çabam olsa da nafile! Maltepe, Samsun,
Silahlı Kuvvetler’den moda gereği Malboro’ya transfer olmuştum. Ş.Urfa’daki ayakkabılarımı
boyayan çocuğun Malboro içtiğini görünce bu kez sınıf atlayarak Parlement
sigarasına başladım. Gerçi çok değişik yerli ve yabancı sigaraları -ikramlar
nedeniyle- tatmıştım. Sonunda yerli malı kullanma hassasiyetim ağır basmış olsada
yabancı sigaraların içim keyfi, cazibesi light sigaralara ister istemez özendiriyordu.
Sigaraya Veda ve Sigarayla
Mücadele;
Yıllar geçer, 30 yaşına ulaşılır. Henüz baba olmamıştım. Evliliğimin
birinci yılını tamamlamaya 2-2,5 ay kala sigarayı bırakma konusunda vereceğim
karar sonrası geriye dönüş olmamalıdır.
Denizli-Güney ilçesinde görevliyken 11 Eylül 1990 günü senelik izne
çıkmış, eşimle birlikte İzmir-Çeşme’deki baldızların yazlıklarına gitmiştik.
Yolculuk esnasında yanımda bulunan malboro paketini bitirmiş, geç vakit olması
nedeniyle yenisini almaya üşenmiştim. 12 Eylül sabahı tatil ve yorgunluk nedeniyle
geç kalkmıştık. Kahvaltı sonrası sigara aransam da bulunduğumuz evde o anda sigara
içen yoktu. Dükkânların uzak, havanın rüzgarlı/serin olması nedenleriyle dışarı
çıkmaya yine üşenmiştim. Birde hafif öksürükle birlikte boğazımda başlayan
yanma soğuk algınlığını müjdeliyordu. Akşama kadar evde dinlenip toparlarım
derken işler tersine dönmüş, grip olmuştum. Akşamdan ilaç kullanmaya başlamama
rağmen bir-iki gün daha evde dinlenmek zorunda kaldım. Bu arada sigarayı da
bırakma kararı vermiştim. Bu kez kendimle mücadeleye kararlıydım. Bu son
olacak, kesinkes geriye dönmek, caymak olmayacaktı.
O yaz tatili boyunca sigara almasam da çevremde içenlerden etkilenmedim
değil. İkramları geri çevirip içmesem de pasif içici olarak dumanından
faydalandım. İzin dönüşü de kararlılığımı sürdürdüm. Evde, dairede ne kadar
sigara varsa onları elden çıkardım. Ardından dairede ve evde sigara ikramını
kaldırdım. Arabada kesinlikle içirmiyordum. Eşimin de sigara kullanmaması bu
kararı uygulamamda en büyük destekti. Rahmetli kayınvalidem de bu kurala
-özellikle doğum öncesi ve sonrası- en çok dikkat eden kişi olarak balkona
çıkıp sigara içerdi. Eşimin hamilelik dönemi ve doğum sonrası sigaraya karşı
adeta düşman olmuş, bulunmuş olduğumuz ortamlarda sigara içen yakınlarımızı,
arkadaşlarımızı uyarırken zaman zaman kırıcı olmuştum.
Denizli-Güney ilçesinde görev yaparken; bir keresinde evimizde
yapılacak hanımlar gününde siparişler arasındaki sigara seçeneğine olumsuz
cevap vermem ve almamam üzerine eşimin bana kırıldığını biliyorum. Ancak
ardından geçen süreçte sigara ikram edilmemesi fikrime katılmış beni
desteklemişti. Birinci aşamayı geçmiş (sigara bırakma), ikinci aşamayı da
(sigara ikramı) gerçekleştirmiştik. Üçüncü aşamada zorlanıyorduk. Kapalı
mekanlarda sigara içilmesi konusuydu. Bunlar da bize ait özel alanlardı. Ev, makam
odası ve kendi aracımız… Bu üç alanda sigara içilmesine karşı yoğun bir
mücadele vermem nedeniyle çoğu dostlarımla küsme durumuna geldim. Erzurum’da
görev yaparken Emniyet hekimimiz olan Serdar Bey, odama gelmemeyi başka bir
arkadaşımızın odasında tarafıma şöyle aktarmıştı: “Müdürüm sen bize sigara ikram
etmediğin gibi kendi sigaramızı da içirtmiyorsun!”
Bir diğer anım ise 1994 yerel seçimleri arifesinden… Türk siyasetine
damgasını vuran ağır toplardan ve o dönemin bakanlarından Nahit Menteşe ve
İsmet Sezgin Aydın milletvekili olmaları nedeniyle Aydın bölgesinde
bulunmaktaydılar. Seçim yasaklarının başladığı saatlerde DYP İncirliova ilçe
başkanının darp edilmesinin ardından o güzergâhtan geçmekte olan İl Emniyet Müdürümüz
Şevket Ayaz ve Emniyet Müdür Yardımcımız Recai Şencan (rahmetli) ilçemize
gelmişti. Müdürümüz olayla ilgili bilgileri bizden alarak gelişmeler hakkında önce
Vali beyi, ardından da Bakanlarımızı bilgilendirdikten
sonra; Şevket müdürümüzle aramızda aşağıdaki diyalog yaşanır.
-“Remzi, ne sigaran var?”
- Sigara kullanmıyorum, müdürüm!
-“Ben onu sormuyorum, hangi
sigaraları bulunduruyorsun?”
-Ben sigara kullanmadığım gibi makamda
da bulundurmuyorum! Ayrıca sigara ikramına da karşıyım! Çay, salep, neskafe,
bitki çaylarımız var. Onlardan ikram edebilirim.
Bu diyalog sonrası Şevket müdürümün canı sıkılır. O arada Recai müdürüm
imdadına yetişir. Cebinden sigara paketini çıkararak:
-“Buyurun müdürüm buradan yakın” diyerek
ikram eder.
Sigarasını yaktıktan sonra Şevket müdürüm bana dönerek:
-“Remzi, sen olayla ilgili
gelişmeleri yakından takip et, istersen devriyeye de çıkabilirsin” diyerek
sigarasını rahat içmek istediğini dolaylı olarak iletir. Bende emir anlaşıldı
diyerek karakol amirinin odasına geçip olayla ilgili hazırlanan bilgi notuna
son şeklini verip 15-20 dakika sonra yanlarına dönmüştüm. Bu diyalog, -sigara karşıtlığının
reflekse/komplekse dönüşüp- bu konudaki hassasiyetimin tavan yapıp sıfır
toleransa ulaştığımın bir göstergesi olarak değerlendirilebilir.
O yıllarda sigara yasağı ile ilgili herhangi bir yasal düzenleme
yapılmamıştı. Sigara ile mücadeleye; hizmet otolarındaki çakmakları söktürerek işe
otolardan başlamıştım. Tabir yerindeyse araçlarımız köy dolmuşları gibi tütün
kokuyordu.
(Ben yıllarca -ki o yıllarda
sigara içmeme rağmen- otobüslerle
seyahat ederken sigara içilmesinin ardından tütün kokusunu defetmek adına kolonya
dökülerek oluşturulan daha ağır kokudan hep rahatsız olmuştum.)
Ardından hizmet binamızın görünecek yerlerine hem personele, hem de
vatandaşa hitaben aşağıdaki bilgisayar çıktısını astırdım (5):
HİZMET BİNAMIZDA;
(HAVALANDIRMA SİSTEMİ BULUNMADIĞINDAN)
LÜTFEN
SİGARA İÇMEYİNİZ!
İLÇE EMNİYET MÜDÜRÜ
|
İkinci aracım Doğan SLX’i sıfır almış 3,5 sene kullanıp İncirliova’da
birine satmıştım. Hiç sigara içilmeyen aracın vites kolu yanında kül tablası
içindeki izmaritleri görünce epeyce afalladığıma eşim şahittir. Ayrıca 1998
Ocak ayında ayrıldığım ilçeye 1,5 yıl sonra gelip İlçe Emniyet Müdürlüğü’nü
ziyaretimde ilk baktığım şeylerden biri araçlardaki çakmakların yerinde olup
olmadığı, ikincisi duvarlara çerçeveletip astırdığım sigara yasağı ile ilgili
yazının kaldırılıp kaldırılmadığıydı. Benden sonra göreve gelen arkadaşımın her
iki prensibi devam ettirdiğini görünce mutlu oldum. İlçeden ayrılırken
personele yapmış olduğum veda konuşmasında: “Sigara içen arkadaşlarım benim
tayinime pek sevinmemiştir!” diyerek ayrılırken bile sigarayı dile getirmeyi
unutmamıştım.
Sigara içmediğim süreçte zorunlu olarak oyun oynama, maç seyretme,
toplantı vb. atmosferde pasif içici konumundan kurtulamadım. Eve varınca da
palto, kazak, ceket ne varsa balkona koyarak havalanmasını sağlardım.
2003 yılının Mayıs ayı içersinde Erzurum’da görev yaparken, büyük
ağabeyimin ciğerlerinden rahatsızlığı nedeniyle İstanbul-Maltepe Süreyyapaşa
hastanesine tetkik için yatırılmış olduğunu babamlardan öğrendim. Erzurum
Sigorta Hastanesi başhekiminin yardımıyla İstanbul’daki doktorundan durumu öğrenince
şok olmuştum. Teşhis ‘Kanser’di! Bir tek şansımız vardı, alınan parçanın ‘Habis’
yani kötü huylu olmamasıydı. Durumu babamlara ve de ağabeyime aktarmadan
sabırla tetkik sonucunu bekledim. Sonuç hiç hoş değildi, Habis çıkmıştı. Geriye
ameliyatla bölgenin temizlenerek kanserin yayılmasının önüne geçmek dışında bir
şey kalmıyordu. Ameliyat öncesinde babamlarla görüşüp çaresizliğimizi paylaşıyor,
işin şakası olmadığını anlatmaya çalışıyordum. O süreçte kanser üzerine
sayfalarca yazı, makale ve vakaları irdeliyordum. Tüm bilgiler,
bilgilendirmeler sonucunda bu işten yırtmanın zorluğu noktasında
düğümleniyorduk. Ameliyat konusunda tereddütler, ameliyatta ve sonrasında
yaşanan olumlu çizginin ardından yeniden metastaz bizi sona doğru götürerek 15 aylık kanserle
olan mücadelemizde yenik düştük. (6)
Sigara
konusundaki yaşananları, anıları sayfa sayfa yazmaya kalksak ardı arkası
gelmez. O bizim yaşamımıza çocuk yaşlarda girmiş, gençlikte arkadaşlık etmiş,
sonrasında hastalıkların vücutta yer tutmasında tetikçi olarak düşmanımız
olmuş, bizden kolay kolay vazgeçmeyen bir realitedir.
Şimdiki zamanın çocukları bırakın zula yerlerde içmeyi, aile
büyüklerinin bulunduğu ortamda sigara içerken aile büyükleri çevreye ayıp
olmasın, yüz göz olmayalım diyerek onun bulunduğu ortamdan ayrılıyorlar.
Bırakın sigarayı uyuşturucunun çok çeşidi ilköğretim çağındaki çocuklarımızın
çevresine kadar ulaşmış, tehlikenin boyutu sigaranın kat kat üzerine çıkmış,
daha vahim bir hal almaya devam etmektedir. Kısacası işin polisiye boyutu
aşılmış, sosyal/kültürel/ekonomik boyutu öne çıkmıştır.
Sigara yasağı konusunda ülkemizde 1996 yılında 4207 sayılı
kanun ile resmi kamu kurum ve kuruluşları ile toplu ulaşım araçlarında sigara
içilmesi yasaklanmıştır. Ancak bu yasaya uyumun sağlanamadığı
değerlendirmeleriyle, yasa uygulanamayarak uzun yıllar sumen altında kalmıştır.
Bu yasanın 12 yıl sonra yeniden revize edilmesi TBMM’nin gündemine öncelikli
olarak alınır. Ardından 2008 yılının ilk
oturumunda sigara yasağı konusunda daha radikal önlemler içeren tasarının genel
kuruldan geçişine tüm Türkiye tanık olur. Gelinen nokta bu yeni yasanın
uygulama aşamasıdır. Bazı ülkelerde olduğu gibi geçiş süreci (4-18 ay gibi) öngörülerek
ardından yaptırımların nasıl olacağı, yasanın uygulanıp-uygulanamayacağını tüm
Türkiye olarak gözlemleyeceğiz. (7)
Amacım felaket
tellallığı değil. Nasıl olsa yaşam her canlıda olduğu gibi bizim için de bir
gün son bulacak, ölümle kaçınılmaz olarak tanışılacaktır. Amaç yaşamımızı
kalitelendirip bile bile intihar etmekten kaçınmaktır. “Zararın neresinden
dönersek kardır” atasözünde olduğu gibi; sigara içmeye devam edenlere, dostça
söylediğim aşağıdaki sözümü tekrarlayarak satırlarıma son vermek istiyorum.
‘Kendinize
yapacağınız en büyük iyilik sigara ile en kısa sürede vedalaşmanız, ekonomik,
ruhsal ve fiziksel açılardan size geri dönüşüm sağlayacak, yaşamınıza kalite
katacaktır. Yeni güne sigarasız başlamak da kendini yenilemek adına bir aşama,
bir başlangıç olacaktır.’
Sağlıkla/sağlıcakla
kalın…
Remzi
KOÇÖZ
Dip
Not :
(1) Çocukluğum Polis Koleji’ni kazanıp Başkent
Ankara’nın yolunu tutana kadar Sakarya-Karasu ilçesi Aziziye mahallesinde geçmiştir.
(2) 2005
yılı içersinde bir akşam Sezai KIDIKOĞLU beni telefonla arayarak “eşi ile
birlikte sigarayı bıraktıklarını” açıklamasına ilk etapta inanamasam da kolejden
‘sigara kaderdaşı’ olan arkadaşımın
-geçde olsa- 2004 Temmuzun da sigarayı bırakmasına çok
sevindim.
(3) Kemal komiserin uyguladığı fiziki disiplin
cezasından kurtulamadık. Sonrasında Koleji bitirip
staja başlamadan memleketlere dağılacağımız akşam Mehmet Selvi ile Sakarya
caddesinde Bulvara yakın bir büfe önünde bira yudumlarken, caddeden geçen Kemal
Yurtsever’in davetimiz üzerine bizlere eşlik etmesi, kolejde disiplin adına
yaşananların geçmişte kaldığına bir delaletti.
(4) Cengiz komisere gelince bizi yakaladığında
eşinin yanında olması sayesinde fiziki disiplin uygulamasından kurtulmuş,
yıllar sonra Cengiz GİRGİN ile Denizli kadrosunda birlikte görev yaparken
ailece bir yemekte Cengiz müdürün sigara ikram etmek istemesi üzerine bu konuyu
hatırlatmış, yaşananlara gülmüştük.
(5) Bu
bilgisayar çıktısının bir örneği özel not ve belgelerimi sakladığım dosyamda hala
mevcuttur.
(6) 05.08.2004 tarihinde 15 aylık kanserle olan mücadelesinde 51 yaşında yenik düşen sevgili
ağabeyim M. Akif Koçöz’ü rahmet ve saygıyla anarken, evlatlarını kendi
elleriyle çaresizlik içersinde son yolculuğuna uğurlayan anne-babam gibi tüm
ana-babalara da sabırlar diliyorum.
(7) Sigara içme yasağı kapsamını genişleten, “Tütün ve Tütün
Mamullerinin Zararlarının Önlenmesine Dair Yasada Değişiklik Öngören” 5727 sayılı kanun teklifi, TBMM Genel Kurulunda 03. 01. 2008
tarihinde kabul edilip 19. 01. 2008 tarihinde de Resmi Gazetede yayınlanarak
yürürlüğe girdi.