24.8.19

KOLEJ GÜNLERİ - 1975


KOLEJ GÜNLERİ, YIL 1975…

1975 yılı Polis Koleji 1.sınıf ilk günlerimiz.. Henüz dahili ve harici elbiseler dikilmemiş, yatılı okula uyum sağlamaya, daha önce birbirini tanımayan yurdun değişik yörelerinden 14-15 yaşlarında (28. Dönem 110 kişi) genç insanlar kaynaşmaya çalışıyoruz. Önce okul idaresi komiserler gündüz okulun düzenini/kurallarını dikte ediyorlar, akşamları ise üst sınıflar uygulamalı olarak bu kuralları pekistiriyorlar. Okul yönetiminin ve üst sınıfların uğraşlarının bize öğretmeye çalıştıklarının, bizden istediklerinin tümünü bir kelime ile özetleyebiliriz: DİSİPLİN!!!
(Disiplin uygulamasına ayrıntılı girip sizleri depreştirip yeniden üzmeyeyim.)

Koleje başladığımızda Okul İdaresi; Kolej Müdürü: Ahmet EROL, Sınıflar Amiri: Başkomiser Bayram IRMAK, Diğer Amirler/Komiserler: Cengiz GİRGİN, Kemal YURTSEVER, Şükrü SARAÇ. Öğretmenlerimiz ise (A sınıfı); İclal KORHAN (Kimya), Sıdıka TEZEL (Tarih), Nuran ŞARLAK (Edebiyat), Ekin TEKOL (Mantık-Felsefe), Evin SAVCI (Coğrafya), Yüksel GENÇ (İngilizce), Seher EVREN (Sanat Tarihi), Gönül ERKMAN (Resim), İbrahim Turgut BAYRAM (Matematik), Aziz ÇITAK (Fizik), Arif UĞUR (Biyoloji), Suphi VARER (Beden), B ve C sınıflarına gelenler Raziye AKARUN (İngilizce), Şengül TİRYAKİ ve Aycan KUYRUKÇUOĞLU (Edebiyat) isimlerini hatırlayabildiklerim… Tüm öğretmenlerin ve de idarecilerin bizler üzerinde ayrı ayrı emekleri yadsınamaz, hepsini saygı ile anıyorum.
Gündüzleri sınıflarda olan birlikteliğimiz akşamları yatakhanelerde devam ediyordu. Uyku dışında sürekli bir birliktelik kısa sürede kaynaşmamızın temel unsuruydu. Önce hemşehriler dayanışması, daha sonra koğuş ve sınıf arkadaşlıkları sonrasında yerini sonraki yıllarda siyasi/fikirsel arkadaşlıklar, daha sonrasında da kadro/görev arkadaşlıkları alacaktır.
Ankara’ya benim gibi yeni gelmiş arkadaşların özlemi başkenti tanımak, tarihi ve önemli yerlerini görmek/gezmekti. Ankara Kalesi, Anıtkabir, Eski Meclis, Roma harabeleri gibi tarihi mekanları gezerek Ankara’yı keşfetmeye çalışıyorduk. Bunun dışında AOÇ/Hayvanat bahçesi, Gençlik parkı/lunapark yaş itibariyle ilgimizi çekiyordu. Kurtuluş/Botanik/Kuğulu parkları ise daha sonraki yıllarda keşfedecektik.
Polatlı-Gordion höyük/kalıntılarına, Alagöz köyünde kurtuluş savaşı komuta karargah müzesine okulla birlikte gidiyoruz. Yine okul tarafından kültürümüz/görgümüz artsın diye opera ve tiyatroya götürülüyoruz.
Havalar soğuyana kadar Ankara’nın caddelerini adımlamak, gezmek bizim için eğlenceliydi, Ankara’nın sonbaharı da güzeldi. Kışa doğru da sinema, tiyatro, sergi, müzeler gibi kapalı mekanlar da zaman geçirmeye çalışıyorduk. Henüz Fevzi Çakmak Sokağındaki Rua kıraathanesinin müdavimi olmamıştık. (Yıllar sonra Ankara’ya döndüğümde bazı arkadaşlarımız Kadir ve Hikmet’in müstecirliğini yaptıkları kıraathanede hala müdavimliğe devam ederken ara sıra onlara eşlik ediyorum.)
Önce dahili kıyafetlere özellikle yakadaki kopçaya sonrada harici kıyafetlere uyum sağlamakta biraz zorlanmıştım. Yolda yürürken sanki herkes bana bakıyormuş hissi yaşıyordum. Şapkaya hakim olmakta da zorlanmıştım. Kafamı yukarı kaldırdığımda, bir trafik tabelasının yanından geçerken yada ters bir harekette sık sık düşürdüğüm olur düşürmemek için de epey efor sarf ederdim. Bir keresinde Sezai KONUKLAR’ın benim uçan şapkamı havada yakalamak için plonjon yaptığını hatırlıyorum.
Hafta sonları Sakarya grubu olarak (İbrahim DEMİRCİ, Sezai KONUKLAR, Lütfi DENİZLİ ve bendeniz) birlikte dışarı çıkardık yer yer diğer arkadaşlarımızdan da katılanlar olurdu. İlk gezimiz olarak herhalde Anıtkabir'e gitmeye karar veriyoruz. Sakarya grubu dışında sınıfımızın ikinci Sezai’si yani Kıdıkoğlu’da var. (Daha önce 1973 yılı yazında Akif abimin Harbokulundan mezuniyet töreni için Ankara’ya gelmiş ailece Anıtkabir'e gitmiştik.) Anıtkabir’i biliyorum havasıyla diğer arkadaşlara mihmandarlık yapacaktım. Tabi Anıttepe tarafından girince sağdan mı soldan mı girelim derken Sezai KIDIKOĞLU, “kılavuzu karga olanın ……” diyerek benim mihmandarlığıma jest yapar. Dakika bir gol bir! Kıdıkoğlu’nun sözlerine bozulmakla birlikte kendisine anında cevap verememiştim. Zamanla tanıyınca arkadaşımızın pratik zekasına, hazır cevaplılığına ve de fiziksel kıvraklığına/atikliğine/çevikliğine hayran kalmıştım. Halen bu konularda eline kimse su dökemez. (Sonradan iyi ki bulaşmamışım diyerek soğukkanlılığımı takdir ettim. Kıdıkoğlu’nun taktığı lakaplar tutmuş, diğer arkadaşlarca da tasvip görmüş ve yıllıklarda yerini almıştır. Özellikle aynı sırayı paylaştığı Ahmet EREZ ile inat konusunda yarışmaya çalışsa da Ahmet daha üstün çıkmıştır. Ünye’li bu arkadaşımızı sayfalara sığdırmak zordur, kendisiyle kolej-akademi-staj-kadro anılarımız ise anlatmakla hiç bitmez…)
Bazı hafta sonları Ankara’da evci çıkan arkadaşların evlerine misafir olmuştuk. Haydar ARSLAN (Balgat), Arif BEKİROĞLU (Altındağ), Feridun AKSAN (Aydınlık), Ahmet TÜRKER (Bahçeli/Beşevler), Hasan KIZILAY (Cebeci/Şehitlik)… Bu arkadaşlarımızın hayatta olan anne babalarına sağlık, ölmüşlerine rahmet ve saygılar sunarken; Ahmet TÜRKER ve Hasan KIZILAY’ı bir kez daha rahmet, şükran ve de sevgiyle yad ediyorum. (Eylül 2018)

Remzi KOÇÖZ

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.