24.8.19

DİYARBAKIR STAJI - 1978


DİYARBAKIR STAJI - 1978

Yıl 1978, Koleji bitirdikten sonra ki ilk stajımız. 1978 Temmuz sıcağında 24 saat civarında bir tren yolculuğu sonucu Diyarbakır'a ulaşıyoruz. Tren yolculuğunu kuşetli vagonunda yapıyoruz. 79'lu Uğur Öncan, Mehmet Dağara ile bizden Murat Temizer ve Sezai Kıdıkoğlu'nu hatırlıyorum. Diyarbakır'a gidene kadar 52 iskambil kağıdı ile hem oyun oynuyor hem de fala bakma, kağıt bulma/kurma gibi tüm varyeteleri tecrübe ediyoruz.
Diyarbakır'a vardıktan sonrada kendimizi bizden önce staj için gelenlerin başlattığı bir eylem içinde buluyoruz. Kalacak yer konusunda bize yardımcı olmayan il emniyet müdürü Sabri Timur’un Ofis karakolu üzerindeki lojmanı önünde toplanıp protesto eylemi yapıyoruz. Ertesi gün bizi Eğitim Enstitüsünün yurduna yerleştirerek sorunu çözüyorlar. Eğitim Enstitüsü yurdunda da yer yer orada yaz dönemi kalan öğrencilerle sürtüşmelerimiz olur.
Yemek konusunda benim gibi bölge kültürüne yani acıya uzak olan arkadaşlar epey zorlanıyoruz. Sabahları pastanede limonata kekli kahvaltı.. Öğleyin kavun, karpuz, üzüm ve peynir.. Akşamları yoğurt cacık pilav şeklinde geçiştiriyoruz.
Çay derseniz kaçak çay yani o da acı geliyor.  Kola gazoz içince de 40 derece sıcakta hararet yapıyor. Bizde maşrapa içinde köpüklü ayranı yeğliyoruz. Arada bir karakola ikramlar gelince dayanamıyor diyeti bozuyoruz. Tabi alışık olmayınca acı acı yemenin sonrası biraz zorlanıyoruz.
Birde sıcaktan bunalınca havuzlara kendimizi atıyoruz. Havuzlarda çocuklar duvarları tramplen olarak kullanıp akrobasi yaparken bizim Merdan'ın kamyon lastiği kocaman siyah şamreli ile yüzmesi epey bir dikkat çekiyor. Benim açımdan havuz faciası ise Adidas spor ayakkabımın çalınması beni hem üzer hem de o sıcakta yalınayak gölgeden kenardan seksek oynar gibi kaldığımız yurda gitmem zor olur. Gerçi bu yaşadığım durum Mehmet Selvi tarafından epey eğlence konusu olmuştu.
O zaman tek tek sigara satıldığını görmüştük. Çay bahçelerinde kürsü denilen tabureler de hoştu. Faytonlar bir nevi taksi işlevi görüyor, ancak gübre kokusu hiç çekilmiyordu. Bir keresinde sokak satıcılarından meyansuyu içme -bir bardağı bir dikişte içme- konusunda zorlanmış ve de iddiayı kaybetmiştim.
Biz Mardinkapı karakolunda Sezai Kıdıkoğlu, Şinasi Yılgın, Alaattin Cangöz ve Ayhan Çankaya ile birlikte idik. Mehmet Selvi ile Merdan Özçelik'in Çarşı; Murat Temizer'in Bağlar karakolunda bazı arkadaşlarında Yenişehir karakolunda staj yaptıklarını hatırlıyorum. Necip Berber, Ali Çetkin, Ergin Devren ve Ünal Kurt da var gibi.
İlk stajımız ve de okul idaresinin bizlere staj ödevi/görevi vermeleri nedeniyle yaptığımız işlerden birer suret almaya çalışıyor ayrıca notlar alıyorduk. Karakolun mukayyiti bize pek bir şey göstermemeye çalışır hatta yanına girmekte zorlanırdık. Bizler doktor raporu, adliyeye sevk gibi getir götür işlerine bakardık.
Trakyalı/Edirneli ismini hatırlayamadığım bir polis memurunun tuttuğu tutanağı Sezai ile düzeltmekte başarılı olamamıştık. Trakya şivesiyle konuştuğu gibi yazmış  (beni geldim/gittim gibi..) bu durum hafızamda yıllarca anekdot olarak yer tutmuştu.
Bir keresinde karakolun tek ve de sık sık arıza yapan minibüsü ile haber vermeden bizim mıntıka da bulunan Gazi Köşkü nün oraya gitmiş. Dönüşte arabayı çalıştıramamış, epey ittirmiş, zorlanmıştık. Diyarbakır’a gidip surları gezmemek olmaz tabiki..
Allahverdi ismindeki bekçimizin silahını kumarda kaybettiğini duyunca garipsemiştik.
O zaman maaşa yeni geçmiş bir sonraki aybaşı ödeme yapılacağından henüz maaş alamamış elde avuçta ne varsa onunla kıt kanaat idare etmeye çalışıyorduk.  Diyarbakır'da staj yapanlardan biri bizim adımıza mutemet olarak Ankara ya gidip dönene dek epey sıkıntılı günler yaşadık. Benim açımdan yoklukla ilk sınavım sayılır.
Parasızlık nedeniyle Sezai ile Berlin otelin restoranında çorba içerken tabağın sonuna doğru çorbada sinek olduğu bahanesi ile hesap ödemeden çıkmıştık. Tıp kafeterya yine uğrak yerlerimizdendi.
Stajımızın bir bölümü Ramazan ayına denk gelmişti. Diyarbakır’da oruç sorunu yoktu, ancak Malatya ve Elazığ’daki arkadaşların sıkıntı yaşadıklarını bizi ziyarete gelen Feridun Aksan’dan duymuştuk.
Mardinkapı Karakol Amiri Sivaslı, Yadigar lakaplı orta K'lı Komiser Mustafa Buğra.. Karakolun üstünde bir oda küçük spor salonu gibiydi, komserin boks eldivenleri kum torbası en çok Alaattin’in ilgisini çekerdi. Karakolun bahçesindeki kamelyada sohbet eder, ağırlıklı olarak mesleki anılar ve nasihatler birde boksörlük anıları dinlerdik. Zaman zaman kendisi ile kamelya da tavla oynardık. Karakol bahçesindeki tavla partileri, acılı güveçler ve büyük toprak testilerdeki buzlu sular ve de devasa karpuzlar unutamadıklarım…
Edirneli memur abimiz (Sezai'yi hatırlıyorum) bizleri bir akşam Bağlar semtinde bir düğüne götürür. Düğün bahçede ama bizler evin damında sofra kurulmuş orada hem acılı kebaplardan yiyor hem de boğma rakı içiyoruz. Kafayı bulup damda oynayanlarda var.  Tabi hem hava sıcak hem de boğma rakı bizi çarpınca düğünün sonunu hatırlamıyorum.
Zaman zaman bizim mıntıkadaki kaçak eşyaların sergilendiği/satıldığı Avrupa ve Japon pasajlarını/pazarlarını sık sık gezerdik. Benim gibi çoğu arkadaşımız staj esnasında/bitiminde buradan hediyelik eşyalar almıştır. (Citizen saat, radyo, 501 levis kot pantolon vb..)
Zaman zaman bu pasajlara yakın kavşakta bizim karakol mıntıkasına ait polis noktasına takılırdık. Bir keresinde oradan geçen kızlar beni Diyarbakırspor da top oynayan futbolcu Vehbi'ye benzetmişler. Kızların benden imza istediklerini noktadaki polis memurunun bana söylemesinin ardından bu söylemin bizim arkadaşlarca duyulması sonrasında Vehbi ismi döndü dolaştı bize lakap oldu.
Bir gece karakola uğradığım da Alman plakalı karavan bir turist minibüsün güvenlik nedeniyle o gece kalmak için izin konusunda İngilizce iletişim kurup onlara yardımcı oluyorum. Ertesi gün Silvan üzeri Van iline giderlerken bende onlara yol misafiri oluyorum. (O yıllarda jandarma üsteğmen olarak Hakkâri ilinde görev yapan Akif abimi ziyaret için bir fırsat yakalamıştım.) Turistler, 30 yaşlarında 2 bayan 2 erkek karavanda 4 kişiler. Ben aracın önünde şoför mahallindeyim. Diğer 3’ü ise karavan bölümündeler. Tarihi köprünün yanından geçerken (Malabadi) onlar bana benim ülkemde bana mihmandarlık yapıyorlar. Tabi ellerinde harita ve rehber mevcut.. Yolculuğumuz esnasında sigara içerken şoföre de ikram ediyordum. Aynı şeyi onun da yapacağını düşünmüştüm. Benim sigaram bitti ama Alman sigarasını yakıyor bana ikram etmiyordu. Ancak benim istemem üzerine zoraki bir sigara verdi. Mola verene kadar sigarasız kalmıştım. Mola yerinde yemek sonrası dünyanın bir ucundan gelen bu kızlı erkekli arkadaşların/sevgililerin ayrı ayrı hesap ödediklerine tanık oldum. Sigara ikramı ile hesap ödeme durumunu pekiştirip Alman usulü söylemini birebir görmüş ve yaşamış oluyordum. Akşam hava kararmadan Van iline vardık. Edremit’te Van gölü kenarında jandarma tesislerinde abimin kontenjanından misafir olarak kalmış, Almanlara da askeri tesislerin yanında güvenli bir bölge göstermiştik. Ertesi sabah Almanlarla vedalaşıp ben Hakkâri’ye doğru yola çıkıyorum. Van-Hakkari yolculuğum esnasında solumuza düşen ve Zap suyu üzerinde yer alan asma köprülerin Deniz GEZMİŞ ve arkadaşları tarafından yaptırıldığını yanımda oturan şahıstan dinliyorum. Hakkari’de yaklaşık 1 hafta kadar kaldığım süreçte merkez dışında Yüksekova ilçesine geçiyor, Esendere kapısı sınır karakol komutanı Asteğmen Taşkın YILMAZ (1967-1976 arası Eskişehirsporun milli kalecisi) ile tanışıyoruz. Taşkın asteğmen ile İran tarafına geçip Şah döneminin askerleri/polisleri ile pinpon oynadığımızı hatırlıyorum.
Ondan sonrasını belleğim silmiş gibi. Hakkari’den nasıl ve ne şekilde Diyarbakır’a dönüş yaptığımı pek hatırlamıyorum. Sonrasında staj bitimi Diyarbakır’dan yine trenle Ankara’ya dönüşe geçiyor, oradan da okul açılana kadar memleketim Karasu’ya ailemin yanına geçiyorum. (5 Ağustos 2004 günü yani 14 yıl önce bugün kansere yenik düşen rahmet ve saygıyla yad ettiğim Akif abimi bazı arkadaşlarım hatırlayabilir.) 40 yıl önceki ilk stajımızda yaşadıklarımızı ve arkadaşlıklarımızı yad ederken, herkese sağlıklı günler ve sağlam bellekler diliyorum. (05.08.2018)

Remzi KOÇÖZ         

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.