DİYARBAKIR STAJI - 1978
Yıl 1978, Koleji
bitirdikten sonra ki ilk stajımız. 1978 Temmuz sıcağında 24 saat civarında bir
tren yolculuğu sonucu Diyarbakır'a ulaşıyoruz. Tren yolculuğunu kuşetli
vagonunda yapıyoruz. 79'lu Uğur Öncan, Mehmet Dağara ile bizden Murat Temizer
ve Sezai Kıdıkoğlu'nu hatırlıyorum. Diyarbakır'a gidene kadar 52 iskambil
kağıdı ile hem oyun oynuyor hem de fala bakma, kağıt bulma/kurma gibi tüm varyeteleri
tecrübe ediyoruz.
Diyarbakır'a
vardıktan sonrada kendimizi bizden önce staj için gelenlerin başlattığı bir
eylem içinde buluyoruz. Kalacak yer konusunda bize yardımcı olmayan il emniyet
müdürü Sabri Timur’un Ofis karakolu üzerindeki lojmanı önünde toplanıp protesto
eylemi yapıyoruz. Ertesi gün bizi Eğitim Enstitüsünün yurduna yerleştirerek
sorunu çözüyorlar. Eğitim Enstitüsü yurdunda da yer yer orada yaz dönemi kalan öğrencilerle
sürtüşmelerimiz olur.
Yemek
konusunda benim gibi bölge kültürüne yani acıya uzak olan arkadaşlar epey zorlanıyoruz.
Sabahları pastanede limonata kekli kahvaltı.. Öğleyin kavun, karpuz, üzüm ve
peynir.. Akşamları yoğurt cacık pilav şeklinde geçiştiriyoruz.
Çay derseniz
kaçak çay yani o da acı geliyor. Kola
gazoz içince de 40 derece sıcakta hararet yapıyor. Bizde maşrapa içinde köpüklü
ayranı yeğliyoruz. Arada bir karakola ikramlar gelince dayanamıyor diyeti
bozuyoruz. Tabi alışık olmayınca acı acı yemenin sonrası biraz zorlanıyoruz.
Birde sıcaktan
bunalınca havuzlara kendimizi atıyoruz. Havuzlarda çocuklar duvarları tramplen
olarak kullanıp akrobasi yaparken bizim Merdan'ın kamyon lastiği kocaman siyah
şamreli ile yüzmesi epey bir dikkat çekiyor. Benim açımdan havuz faciası ise
Adidas spor ayakkabımın çalınması beni hem üzer hem de o sıcakta yalınayak
gölgeden kenardan seksek oynar gibi kaldığımız yurda gitmem zor olur. Gerçi bu
yaşadığım durum Mehmet Selvi tarafından epey eğlence konusu olmuştu.
O zaman tek
tek sigara satıldığını görmüştük. Çay bahçelerinde kürsü denilen tabureler de
hoştu. Faytonlar bir nevi taksi işlevi görüyor, ancak gübre kokusu hiç çekilmiyordu.
Bir keresinde sokak satıcılarından meyansuyu içme -bir bardağı bir dikişte içme-
konusunda zorlanmış ve de iddiayı kaybetmiştim.
Biz Mardinkapı
karakolunda Sezai Kıdıkoğlu, Şinasi Yılgın, Alaattin Cangöz ve Ayhan Çankaya
ile birlikte idik. Mehmet Selvi ile Merdan Özçelik'in Çarşı; Murat Temizer'in
Bağlar karakolunda bazı arkadaşlarında Yenişehir karakolunda staj yaptıklarını
hatırlıyorum. Necip Berber, Ali Çetkin, Ergin Devren ve Ünal Kurt da var gibi.
İlk stajımız
ve de okul idaresinin bizlere staj ödevi/görevi vermeleri nedeniyle yaptığımız
işlerden birer suret almaya çalışıyor ayrıca notlar alıyorduk. Karakolun
mukayyiti bize pek bir şey göstermemeye çalışır hatta yanına girmekte zorlanırdık.
Bizler doktor raporu, adliyeye sevk gibi getir götür işlerine bakardık.
Trakyalı/Edirneli
ismini hatırlayamadığım bir polis memurunun tuttuğu tutanağı Sezai ile düzeltmekte
başarılı olamamıştık. Trakya şivesiyle konuştuğu gibi yazmış (beni geldim/gittim gibi..) bu durum
hafızamda yıllarca anekdot olarak yer tutmuştu.
Bir keresinde
karakolun tek ve de sık sık arıza yapan minibüsü ile haber vermeden bizim
mıntıka da bulunan Gazi Köşkü nün oraya gitmiş. Dönüşte arabayı çalıştıramamış,
epey ittirmiş, zorlanmıştık. Diyarbakır’a gidip surları gezmemek olmaz tabiki..
Allahverdi
ismindeki bekçimizin silahını kumarda kaybettiğini duyunca garipsemiştik.
O zaman maaşa yeni geçmiş bir
sonraki aybaşı ödeme yapılacağından henüz maaş alamamış elde avuçta ne varsa
onunla kıt kanaat idare etmeye çalışıyorduk.
Diyarbakır'da staj yapanlardan biri bizim adımıza mutemet olarak Ankara
ya gidip dönene dek epey sıkıntılı günler yaşadık. Benim açımdan yoklukla ilk
sınavım sayılır.
Parasızlık
nedeniyle Sezai ile Berlin otelin restoranında çorba içerken tabağın sonuna
doğru çorbada sinek olduğu bahanesi ile hesap ödemeden çıkmıştık. Tıp kafeterya
yine uğrak yerlerimizdendi.
Stajımızın bir
bölümü Ramazan ayına denk gelmişti. Diyarbakır’da oruç sorunu yoktu, ancak
Malatya ve Elazığ’daki arkadaşların sıkıntı yaşadıklarını bizi ziyarete gelen
Feridun Aksan’dan duymuştuk.
Mardinkapı Karakol
Amiri Sivaslı, Yadigar lakaplı orta K'lı Komiser Mustafa Buğra.. Karakolun
üstünde bir oda küçük spor salonu gibiydi, komserin boks eldivenleri kum
torbası en çok Alaattin’in ilgisini çekerdi. Karakolun bahçesindeki kamelyada
sohbet eder, ağırlıklı olarak mesleki anılar ve nasihatler birde boksörlük
anıları dinlerdik. Zaman zaman kendisi ile kamelya da tavla oynardık. Karakol
bahçesindeki tavla partileri, acılı güveçler ve büyük toprak testilerdeki buzlu
sular ve de devasa karpuzlar unutamadıklarım…
Edirneli memur
abimiz (Sezai'yi hatırlıyorum) bizleri bir akşam Bağlar semtinde bir düğüne
götürür. Düğün bahçede ama bizler evin damında sofra kurulmuş orada hem acılı
kebaplardan yiyor hem de boğma rakı içiyoruz. Kafayı bulup damda oynayanlarda
var. Tabi hem hava sıcak hem de boğma
rakı bizi çarpınca düğünün sonunu hatırlamıyorum.
Zaman zaman
bizim mıntıkadaki kaçak eşyaların sergilendiği/satıldığı Avrupa ve Japon
pasajlarını/pazarlarını sık sık gezerdik. Benim gibi çoğu arkadaşımız staj
esnasında/bitiminde buradan hediyelik eşyalar almıştır. (Citizen saat, radyo,
501 levis kot pantolon vb..)
Zaman zaman bu
pasajlara yakın kavşakta bizim karakol mıntıkasına ait polis noktasına takılırdık.
Bir keresinde oradan geçen kızlar beni Diyarbakırspor da top oynayan futbolcu
Vehbi'ye benzetmişler. Kızların benden imza istediklerini noktadaki polis
memurunun bana söylemesinin ardından bu söylemin bizim arkadaşlarca duyulması
sonrasında Vehbi ismi döndü dolaştı bize lakap oldu.
Bir gece
karakola uğradığım da Alman plakalı karavan bir turist minibüsün güvenlik
nedeniyle o gece kalmak için izin konusunda İngilizce iletişim kurup onlara
yardımcı oluyorum. Ertesi gün Silvan üzeri Van iline giderlerken bende onlara
yol misafiri oluyorum. (O yıllarda jandarma
üsteğmen olarak Hakkâri ilinde görev yapan Akif abimi ziyaret için bir fırsat
yakalamıştım.) Turistler, 30
yaşlarında 2 bayan 2 erkek karavanda 4 kişiler. Ben aracın önünde şoför
mahallindeyim. Diğer 3’ü ise karavan bölümündeler. Tarihi köprünün yanından
geçerken (Malabadi) onlar bana benim ülkemde bana mihmandarlık yapıyorlar. Tabi
ellerinde harita ve rehber mevcut.. Yolculuğumuz esnasında sigara içerken
şoföre de ikram ediyordum. Aynı şeyi onun da yapacağını düşünmüştüm. Benim
sigaram bitti ama Alman sigarasını yakıyor bana ikram etmiyordu. Ancak benim
istemem üzerine zoraki bir sigara verdi. Mola verene kadar sigarasız kalmıştım.
Mola yerinde yemek sonrası dünyanın bir ucundan gelen bu kızlı erkekli
arkadaşların/sevgililerin ayrı ayrı hesap ödediklerine tanık oldum. Sigara
ikramı ile hesap ödeme durumunu pekiştirip Alman usulü söylemini birebir görmüş
ve yaşamış oluyordum. Akşam hava kararmadan Van iline vardık. Edremit’te Van
gölü kenarında jandarma tesislerinde abimin kontenjanından misafir olarak
kalmış, Almanlara da askeri tesislerin yanında güvenli bir bölge göstermiştik.
Ertesi sabah Almanlarla vedalaşıp ben Hakkâri’ye doğru yola çıkıyorum. Van-Hakkari
yolculuğum esnasında solumuza düşen ve Zap suyu üzerinde yer alan asma
köprülerin Deniz GEZMİŞ ve arkadaşları tarafından yaptırıldığını yanımda oturan
şahıstan dinliyorum. Hakkari’de
yaklaşık 1 hafta kadar kaldığım süreçte merkez dışında Yüksekova ilçesine
geçiyor, Esendere kapısı sınır karakol komutanı Asteğmen Taşkın YILMAZ (1967-1976
arası Eskişehirsporun milli kalecisi) ile tanışıyoruz. Taşkın asteğmen ile İran
tarafına geçip Şah döneminin askerleri/polisleri ile pinpon oynadığımızı
hatırlıyorum.
Ondan
sonrasını belleğim silmiş gibi. Hakkari’den nasıl ve ne şekilde Diyarbakır’a dönüş
yaptığımı pek hatırlamıyorum. Sonrasında staj bitimi Diyarbakır’dan yine trenle
Ankara’ya dönüşe geçiyor, oradan da okul açılana kadar memleketim Karasu’ya
ailemin yanına geçiyorum. (5 Ağustos 2004
günü yani 14 yıl önce bugün kansere yenik düşen rahmet ve saygıyla yad ettiğim
Akif abimi bazı arkadaşlarım hatırlayabilir.) 40 yıl önceki ilk stajımızda
yaşadıklarımızı ve arkadaşlıklarımızı yad ederken, herkese sağlıklı günler ve
sağlam bellekler diliyorum. (05.08.2018)
Remzi KOÇÖZ
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.