27.8.19

SİGARA VE YASAKLAR ÜZERİNE



SİGARANIN HATIRLATTIKLARI…

‘İnsan yaşamındaki mücadelelerden en zor olanı: kendisi ile olan mücadelesidir. Kendindeki olumsuzlukları alt etmesidir. Yaşamını kalitelendirmek adına kendini yenilemesidir.’

Çocukluk ya! Büyüklere özenmek, onlar gibi davranmaya çalışmak işin doğasında var. Sigara da bunların içersinde en önemli yer tutan özentiliklerdendir. Aile büyüklerimizden babannem, babam, annem sigara kullanmıyorlardı. Aile yakınlarımızdan amcam ve dayılarımın sigara içtiklerini görüyorduk. Çevremizdeki diğer insanları da sigara içerken görüyorduk. Ve çocuk olarak onlara imreniyorduk. Ailede sigara içen olmadığından sigara paketine ulaşmak zordu. Mahallenin bakkalı bitişik komşumuz olduğundan, bakkaldan da satın almamız neredeyse olanaksızdı. Onun aşırılması, zulalanması, içilmesi özel itina gerektiriyordu. Yakalanmamak çok daha önemliydi! Daha ilkokula başlamadan izmarit avcılığı sigara ile ilgili ilk hatırladıklarım. Filtreli sigara izmariti ise kaymaklı baklava gibiydi… Sonraki yıllar büyüyerek abilerimizin yaşına gelince onlar gibi zulalardan sigara içmenin zevkini tadacaktık. Ortaokullu olup top sahası ya da kanal boyunda sigara içmeyen çok azdır. Sigaradan bir sonraki aşama alkolle tanışmaktır.(1)
Yıl 1975, Ortaokul bitmiş, gurbette yatılı okul hayatı başlamıştır. Artık liseli bir genç, dahası delikanlı olmuştuk. İlk yıllar, harçlıklarımızla ortak olarak aldığımız sigara paketini yatakhane, dershane gibi yerlere zulalar, yine zula sistemi ile tek tek içmeye çalışırken üstlerimize yakalanır, bazen affedilsek de genellikle cezalandırılırdık.
Bizim dönemlerimizde sağlık konusu gündemde değildi. Sadece ‘yasak’ vardı. O yasağı bize uygulayan üst sınıfların ve amirlerimizin ellerinden, ağızlarından sigara pek eksik olmazdı. Bu görüntü toplumun tüm katmanlarına yansımış, sigarasız resim resimden sayılmazken, kimsenin sonraki kuşaklara sigara konusunda örnek olma diye bir derdi yoktu.

Sigara ile ilgili birkaç anı;
Kolej yılları; haftanın son günü akşam yemeğinden sonra sınıfta Sezai Kıdıkoğlu(2) ile ödev yapıp ortaklaşa sigara içerken nöbetçi komiseri Kemal Yurtsever’e yakalanmıştık (3). Bizdeki cahil cesaretinden başka bir şey değil. Arkadaşlar kenefte, inşaatta ya da diğer zula yerlerde sigara içerken biz de sınıfta içiyorduk. Ödev yaparken tüttürdüğümüz sigarayı elimizde saklayarak içsek de dumanı saklama şansımız yoktu. Sorulara cevap vermemiz esnasında çıkan dumanı açıklamanın bir anlamı yoktu. Ardından paket nerede soruları bizlerin zorlandığı durumlardı. Paket bulunamayınca, inandırıcı olmuyor; “Enstitülü bir abiden aldık” şeklindeki ilk verdiğimiz cevap geçerli oluyorsa da hafta izinsizliği cezasından kurtuluş yoktu. Ardından hafta sonu diğer arkadaşlar dışarı çıkarken bizler okul içersinde saat başı nöbetçi amirliğindeki defteri imzalayıp zaman geçirmeye çalışırdık. İlk sigara cezamızı çekerken Anıttepe Lisesinin bahçesindeki merdivenlere oturup bu kez açık alanda yine Sezai ile birer sigara yaktık. Öyle sohbete dalmış, efkarlanmışız ki bu kez -nereye bakıyorsak, ne konuşuyorsak ya da neyle ilgileniyorsak yine gafil avlanmış- hafta sonu yanında eşi ile birlikte okula gelen sınıflar amirimiz Cengiz Girgin’e yakalanmıştık (4). Arkasından gelen katlamalı hafta izinsizliği cezası bizi yıldırmıyordu. Zaten toplum olarak yasak şeylere karşı zaafiyetimiz yüksektir. Bizler de bu toplumun bireyleri olarak vazifemizi yapmaktan kaçınmıyor, üzerine üzerine gidiyorduk.

Bir yaz tatilinde babamın bir cenaze namazına gitmesini fırsat bilerek sigara yakmış dükkanın kapısında duruyordum. Bir yandan duman içeriye sirayet etmesin derken diğer yandan babamın geliş istikametini kolluyordum. Bir ara dalmışım ki sigaranın dumanını ters yöne savururken babamla yüz yüze gelmiştim. Sigarayı avucumun içersinde söndürmeye çalışsam da nafile! Sadece babamın “Aferin oğlum, büyümüş, adam olmuşsun!” gibi sözlerini hatırlıyorum.
Kolej yılları biter, yaş 18’e ulaşıp reşit olununca Enstitü/yüksek öğrenim yılları başlar. Özgürlük başlamıştır. Artık adam sınıfına girilmiş sigara yasağı da bitmiştir. Maaş almamız nedeniyle de kaliteli/filtreli sigara dönemi başlamıştır. Artık cebinizde paketle dolaşıp, istediğimiz yerde, istediğimiz zaman, istediğimiz kadar içebiliyorduk. Sözüm ona ‘özgür’dük.
Enstitü/öğrencilik bitip kadro yaşantısı başladığında görev nedeniyle sigara bize arkadaş olur. Günde birkaç paketin bitirildiği zamanlar olmuştur. Zaman zaman sağlık vb. nedenlerle sigara bırakma çabam olsa da nafile! Maltepe, Samsun, Silahlı Kuvvetler’den moda gereği Malboro’ya transfer olmuştum. Ş.Urfa’daki ayakkabılarımı boyayan çocuğun Malboro içtiğini görünce bu kez sınıf atlayarak Parlement sigarasına başladım. Gerçi çok değişik yerli ve yabancı sigaraları -ikramlar nedeniyle- tatmıştım. Sonunda yerli malı kullanma hassasiyetim ağır basmış olsada yabancı sigaraların içim keyfi, cazibesi light sigaralara ister istemez özendiriyordu.

Sigaraya Veda ve Sigarayla Mücadele;
Yıllar geçer, 30 yaşına ulaşılır. Henüz baba olmamıştım. Evliliğimin birinci yılını tamamlamaya 2-2,5 ay kala sigarayı bırakma konusunda vereceğim karar sonrası geriye dönüş olmamalıdır.   
Denizli-Güney ilçesinde görevliyken 11 Eylül 1990 günü senelik izne çıkmış, eşimle birlikte İzmir-Çeşme’deki baldızların yazlıklarına gitmiştik. Yolculuk esnasında yanımda bulunan malboro paketini bitirmiş, geç vakit olması nedeniyle yenisini almaya üşenmiştim. 12 Eylül sabahı tatil ve yorgunluk nedeniyle geç kalkmıştık. Kahvaltı sonrası sigara aransam da bulunduğumuz evde o anda sigara içen yoktu. Dükkânların uzak, havanın rüzgarlı/serin olması nedenleriyle dışarı çıkmaya yine üşenmiştim. Birde hafif öksürükle birlikte boğazımda başlayan yanma soğuk algınlığını müjdeliyordu. Akşama kadar evde dinlenip toparlarım derken işler tersine dönmüş, grip olmuştum. Akşamdan ilaç kullanmaya başlamama rağmen bir-iki gün daha evde dinlenmek zorunda kaldım. Bu arada sigarayı da bırakma kararı vermiştim. Bu kez kendimle mücadeleye kararlıydım. Bu son olacak,  kesinkes geriye dönmek, caymak olmayacaktı.
O yaz tatili boyunca sigara almasam da çevremde içenlerden etkilenmedim değil. İkramları geri çevirip içmesem de pasif içici olarak dumanından faydalandım. İzin dönüşü de kararlılığımı sürdürdüm. Evde, dairede ne kadar sigara varsa onları elden çıkardım. Ardından dairede ve evde sigara ikramını kaldırdım. Arabada kesinlikle içirmiyordum. Eşimin de sigara kullanmaması bu kararı uygulamamda en büyük destekti. Rahmetli kayınvalidem de bu kurala -özellikle doğum öncesi ve sonrası- en çok dikkat eden kişi olarak balkona çıkıp sigara içerdi. Eşimin hamilelik dönemi ve doğum sonrası sigaraya karşı adeta düşman olmuş, bulunmuş olduğumuz ortamlarda sigara içen yakınlarımızı, arkadaşlarımızı uyarırken zaman zaman kırıcı olmuştum.
Denizli-Güney ilçesinde görev yaparken; bir keresinde evimizde yapılacak hanımlar gününde siparişler arasındaki sigara seçeneğine olumsuz cevap vermem ve almamam üzerine eşimin bana kırıldığını biliyorum. Ancak ardından geçen süreçte sigara ikram edilmemesi fikrime katılmış beni desteklemişti. Birinci aşamayı geçmiş (sigara bırakma), ikinci aşamayı da (sigara ikramı) gerçekleştirmiştik. Üçüncü aşamada zorlanıyorduk. Kapalı mekanlarda sigara içilmesi konusuydu. Bunlar da bize ait özel alanlardı. Ev, makam odası ve kendi aracımız… Bu üç alanda sigara içilmesine karşı yoğun bir mücadele vermem nedeniyle çoğu dostlarımla küsme durumuna geldim. Erzurum’da görev yaparken Emniyet hekimimiz olan Serdar Bey, odama gelmemeyi başka bir arkadaşımızın odasında tarafıma şöyle aktarmıştı: “Müdürüm sen bize sigara ikram etmediğin gibi kendi sigaramızı da içirtmiyorsun!”
Bir diğer anım ise 1994 yerel seçimleri arifesinden… Türk siyasetine damgasını vuran ağır toplardan ve o dönemin bakanlarından Nahit Menteşe ve İsmet Sezgin Aydın milletvekili olmaları nedeniyle Aydın bölgesinde bulunmaktaydılar. Seçim yasaklarının başladığı saatlerde DYP İncirliova ilçe başkanının darp edilmesinin ardından o güzergâhtan geçmekte olan İl Emniyet Müdürümüz Şevket Ayaz ve Emniyet Müdür Yardımcımız Recai Şencan (rahmetli) ilçemize gelmişti. Müdürümüz olayla ilgili bilgileri bizden alarak gelişmeler hakkında önce Vali beyi,  ardından da Bakanlarımızı bilgilendirdikten sonra; Şevket müdürümüzle aramızda aşağıdaki diyalog yaşanır.
-“Remzi, ne sigaran var?”  
- Sigara kullanmıyorum, müdürüm!
-“Ben onu sormuyorum, hangi sigaraları bulunduruyorsun?”
-Ben sigara kullanmadığım gibi makamda da bulundurmuyorum! Ayrıca sigara ikramına da karşıyım! Çay, salep, neskafe, bitki çaylarımız var. Onlardan ikram edebilirim.
Bu diyalog sonrası Şevket müdürümün canı sıkılır. O arada Recai müdürüm imdadına yetişir. Cebinden sigara paketini çıkararak:
-“Buyurun müdürüm buradan yakın” diyerek ikram eder.
Sigarasını yaktıktan sonra Şevket müdürüm bana dönerek:
-“Remzi, sen olayla ilgili gelişmeleri yakından takip et, istersen devriyeye de çıkabilirsin” diyerek sigarasını rahat içmek istediğini dolaylı olarak iletir. Bende emir anlaşıldı diyerek karakol amirinin odasına geçip olayla ilgili hazırlanan bilgi notuna son şeklini verip 15-20 dakika sonra yanlarına dönmüştüm. Bu diyalog, -sigara karşıtlığının reflekse/komplekse dönüşüp- bu konudaki hassasiyetimin tavan yapıp sıfır toleransa ulaştığımın bir göstergesi olarak değerlendirilebilir.
O yıllarda sigara yasağı ile ilgili herhangi bir yasal düzenleme yapılmamıştı. Sigara ile mücadeleye; hizmet otolarındaki çakmakları söktürerek işe otolardan başlamıştım. Tabir yerindeyse araçlarımız köy dolmuşları gibi tütün kokuyordu.
(Ben yıllarca -ki o yıllarda sigara içmeme rağmen-  otobüslerle seyahat ederken sigara içilmesinin ardından tütün kokusunu defetmek adına kolonya dökülerek oluşturulan daha ağır kokudan hep rahatsız olmuştum.)
Ardından hizmet binamızın görünecek yerlerine hem personele, hem de vatandaşa hitaben aşağıdaki bilgisayar çıktısını astırdım (5):

HİZMET BİNAMIZDA;
 
    (HAVALANDIRMA SİSTEMİ BULUNMADIĞINDAN)

LÜTFEN
SİGARA İÇMEYİNİZ!

İLÇE EMNİYET MÜDÜRÜ


İkinci aracım Doğan SLX’i sıfır almış 3,5 sene kullanıp İncirliova’da birine satmıştım. Hiç sigara içilmeyen aracın vites kolu yanında kül tablası içindeki izmaritleri görünce epeyce afalladığıma eşim şahittir. Ayrıca 1998 Ocak ayında ayrıldığım ilçeye 1,5 yıl sonra gelip İlçe Emniyet Müdürlüğü’nü ziyaretimde ilk baktığım şeylerden biri araçlardaki çakmakların yerinde olup olmadığı, ikincisi duvarlara çerçeveletip astırdığım sigara yasağı ile ilgili yazının kaldırılıp kaldırılmadığıydı. Benden sonra göreve gelen arkadaşımın her iki prensibi devam ettirdiğini görünce mutlu oldum. İlçeden ayrılırken personele yapmış olduğum veda konuşmasında: “Sigara içen arkadaşlarım benim tayinime pek sevinmemiştir!” diyerek ayrılırken bile sigarayı dile getirmeyi unutmamıştım. 
Sigara içmediğim süreçte zorunlu olarak oyun oynama, maç seyretme, toplantı vb. atmosferde pasif içici konumundan kurtulamadım. Eve varınca da palto, kazak, ceket ne varsa balkona koyarak havalanmasını sağlardım.
2003 yılının Mayıs ayı içersinde Erzurum’da görev yaparken, büyük ağabeyimin ciğerlerinden rahatsızlığı nedeniyle İstanbul-Maltepe Süreyyapaşa hastanesine tetkik için yatırılmış olduğunu babamlardan öğrendim. Erzurum Sigorta Hastanesi başhekiminin yardımıyla İstanbul’daki doktorundan durumu öğrenince şok olmuştum. Teşhis ‘Kanser’di! Bir tek şansımız vardı, alınan parçanın ‘Habis’ yani kötü huylu olmamasıydı. Durumu babamlara ve de ağabeyime aktarmadan sabırla tetkik sonucunu bekledim. Sonuç hiç hoş değildi, Habis çıkmıştı. Geriye ameliyatla bölgenin temizlenerek kanserin yayılmasının önüne geçmek dışında bir şey kalmıyordu. Ameliyat öncesinde babamlarla görüşüp çaresizliğimizi paylaşıyor, işin şakası olmadığını anlatmaya çalışıyordum. O süreçte kanser üzerine sayfalarca yazı, makale ve vakaları irdeliyordum. Tüm bilgiler, bilgilendirmeler sonucunda bu işten yırtmanın zorluğu noktasında düğümleniyorduk. Ameliyat konusunda tereddütler, ameliyatta ve sonrasında yaşanan olumlu çizginin ardından yeniden metastaz bizi sona doğru götürerek 15 aylık kanserle olan mücadelemizde yenik düştük. (6)
Sigara konusundaki yaşananları, anıları sayfa sayfa yazmaya kalksak ardı arkası gelmez. O bizim yaşamımıza çocuk yaşlarda girmiş, gençlikte arkadaşlık etmiş, sonrasında hastalıkların vücutta yer tutmasında tetikçi olarak düşmanımız olmuş, bizden kolay kolay vazgeçmeyen bir realitedir.
Şimdiki zamanın çocukları bırakın zula yerlerde içmeyi, aile büyüklerinin bulunduğu ortamda sigara içerken aile büyükleri çevreye ayıp olmasın, yüz göz olmayalım diyerek onun bulunduğu ortamdan ayrılıyorlar. Bırakın sigarayı uyuşturucunun çok çeşidi ilköğretim çağındaki çocuklarımızın çevresine kadar ulaşmış, tehlikenin boyutu sigaranın kat kat üzerine çıkmış, daha vahim bir hal almaya devam etmektedir. Kısacası işin polisiye boyutu aşılmış, sosyal/kültürel/ekonomik boyutu öne çıkmıştır.
Sigara yasağı konusunda ülkemizde 1996 yılında 4207 sayılı kanun ile resmi kamu kurum ve kuruluşları ile toplu ulaşım araçlarında sigara içilmesi yasaklanmıştır. Ancak bu yasaya uyumun sağlanamadığı değerlendirmeleriyle, yasa uygulanamayarak uzun yıllar sumen altında kalmıştır. Bu yasanın 12 yıl sonra yeniden revize edilmesi TBMM’nin gündemine öncelikli olarak alınır.  Ardından 2008 yılının ilk oturumunda sigara yasağı konusunda daha radikal önlemler içeren tasarının genel kuruldan geçişine tüm Türkiye tanık olur. Gelinen nokta bu yeni yasanın uygulama aşamasıdır. Bazı ülkelerde olduğu gibi geçiş süreci (4-18 ay gibi) öngörülerek ardından yaptırımların nasıl olacağı, yasanın uygulanıp-uygulanamayacağını tüm Türkiye olarak gözlemleyeceğiz. (7)
Amacım felaket tellallığı değil. Nasıl olsa yaşam her canlıda olduğu gibi bizim için de bir gün son bulacak, ölümle kaçınılmaz olarak tanışılacaktır. Amaç yaşamımızı kalitelendirip bile bile intihar etmekten kaçınmaktır. “Zararın neresinden dönersek kardır” atasözünde olduğu gibi; sigara içmeye devam edenlere, dostça söylediğim aşağıdaki sözümü tekrarlayarak satırlarıma son vermek istiyorum.
‘Kendinize yapacağınız en büyük iyilik sigara ile en kısa sürede vedalaşmanız, ekonomik, ruhsal ve fiziksel açılardan size geri dönüşüm sağlayacak, yaşamınıza kalite katacaktır. Yeni güne sigarasız başlamak da kendini yenilemek adına bir aşama, bir başlangıç olacaktır.’
Sağlıkla/sağlıcakla kalın…                      

Remzi KOÇÖZ
                                                                                          
Dip Not            :                                                         
(1) Çocukluğum Polis Koleji’ni kazanıp Başkent Ankara’nın yolunu tutana kadar Sakarya-Karasu ilçesi Aziziye mahallesinde geçmiştir.
(2) 2005 yılı içersinde bir akşam Sezai KIDIKOĞLU beni telefonla arayarak “eşi ile birlikte sigarayı bıraktıklarını” açıklamasına ilk etapta inanamasam da kolejden ‘sigara kaderdaşı’ olan arkadaşımın
-geçde olsa-  2004 Temmuzun da sigarayı bırakmasına çok sevindim.
(3) Kemal komiserin uyguladığı fiziki disiplin cezasından kurtulamadık. Sonrasında Koleji bitirip staja başlamadan memleketlere dağılacağımız akşam Mehmet Selvi ile Sakarya caddesinde Bulvara yakın bir büfe önünde bira yudumlarken, caddeden geçen Kemal Yurtsever’in davetimiz üzerine bizlere eşlik etmesi, kolejde disiplin adına yaşananların geçmişte kaldığına bir delaletti. 
(4) Cengiz komisere gelince bizi yakaladığında eşinin yanında olması sayesinde fiziki disiplin uygulamasından kurtulmuş, yıllar sonra Cengiz GİRGİN ile Denizli kadrosunda birlikte görev yaparken ailece bir yemekte Cengiz müdürün sigara ikram etmek istemesi üzerine bu konuyu hatırlatmış, yaşananlara gülmüştük.
(5)  Bu bilgisayar çıktısının bir örneği özel not ve belgelerimi sakladığım dosyamda hala mevcuttur.
(6) 05.08.2004 tarihinde 15 aylık kanserle olan mücadelesinde 51 yaşında yenik düşen sevgili ağabeyim M. Akif Koçöz’ü rahmet ve saygıyla anarken, evlatlarını kendi elleriyle çaresizlik içersinde son yolculuğuna uğurlayan anne-babam gibi tüm ana-babalara da sabırlar diliyorum.  
(7) Sigara içme yasağı kapsamını genişleten, “Tütün ve Tütün Mamullerinin Zararlarının Önlenmesine Dair Yasada Değişiklik Öngören” 5727 sayılı kanun teklifi, TBMM Genel Kurulunda 03. 01. 2008 tarihinde kabul edilip 19. 01. 2008 tarihinde de Resmi Gazetede yayınlanarak yürürlüğe girdi.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.