8.10.19

28. Dönem Kolejliler


28. DÖNEM KOLEJLİLER
(30 Yıl Sonrasından Bizim Döneme Bakış)

‘Uzun süre bir arada yaşayan insanlar ortak paydalar- değerler oluştururlar. Bunu “ruh” olarak da adlandırabiliriz. Bizimkisi de öyle.. 30 yıl önce Anadolu’nun dört bir yanından başkente gelerek kolejli olduk. İnsanların kısa dönem askerliklerini dahi anlata anlata bitiremedikleri göz önüne alınırsa 7 yıl bir arada okuyan bizlerinde anlatacak çok şeyleri yanında paylaşılacak 30 yıllık bir süreç vardır.’

2005 yılı, koleje girişimizin 30. yıldönümü. Kolej, o zaman Anıttepe’de bulunuyordu.  Bir yandan Anıttepe’deki eski kolej bahçesini, bina ve çevresinde geçmişi hatırlarken, diğer yandan buraların Emniyet Genel Müdürlüğü’ne bağlı farklı birimlerin çalışma alanı olarak kullanılmakta olduğunu görüyorum. (Eski ve yeni binalarda Polis Akademisi idari birimleri, FYÖ yatakhanesi, TADOC, Haberleşme, Bilgi-İşlem, Kriminal Daire Başkanlıkları, Trafik Araştırma Merkezi konuşlanmış.) Spor salonu konumunu koruyor. Ön bahçe yine ayni. Baharla birlikte çay ve yemek servisi veriliyor. Değişen şey, dışarıdan da insanlar bu hizmetten yararlanabiliyor olması..
O yıllarda (1975) TSE binası ile okulumuz arasındaki şu andaki Başbakanlık ek binasının boş olan arsasını, spor sahası ve gezinti alanı olarak kullanıyorduk. Sınıflar arası futbol turnuvaları gerçekleştiriyor boş zamanlarımızda arkadaşlarla ağaçların altında bir araya gelip sohbet ediyorduk. Koleji bitirmeye yakın bir zamanda burası elimizden alınarak, şantiye kurulup başbakanlık ek bina inşaatı başlatıldı. Okul çevremiz şantiye alanı gibiydi. Okul bahçesinin Yücetepe İlkokulu’na bakan bölümünde çok katlı yan yana iki adet yurt binası bitmek üzereydi. Kolej bittikten sonra ilk bizler burasını yurt binası olarak kullandık. 1978 eğitim-öğretim yılı başlangıcında Polis Enstitüsü öğrenci boykotunun nedenlerinden biri de evli öğrencilerin yurtta kalma zorunluluğunun getirilmesine tepkiydi. Bu binaların yan tarafında da Amme İdaresi ile aramızda kalan yerde karkas halde devam eden telekomünikasyon inşaatı yükseliyordu. Şu anda Trafik Araştırma Merkezi olarak kullanılan küçük bina ise haberleşme-foto film-muhabere hizmetlerinin teknik elemanlarınca kullanılmaktaydı. Ve onun yanında Kombine olarak adlandırdığımız spor kompleksi bizlerin teneffüslerde, boş zamanlarımızda spor yaptığımız, oyun oynadığımız, söyleştiğimiz vazgeçilmez bir alandı. Saha elden gidince dar kalan okul bahçesinde ancak belirli zamanlarda minyatür futbol oynayabiliyor, onun haricinde bitişikteki jandarmanın sahası ya da Anıttepe spor kompleksindeki sahadan yararlanabiliyorduk. Kapalı spor salonumuz ise yetersiz kalıyor, sadece dersler ve turnuvalar için kullanılabiliyordu.
Bizim dönem mezun olduktan hemen sonra, yani 1978 yazında Kolej şu anda eğitim verdiği İstanbul yolunda, Atatürk Orman Çiftliği karşısındaki Çamlıca mahallesindeki yeni yerine taşındı. Okulumuz yeni yerinin son halini görünce; bizden sonra mezun olanların daha şanslı olduğunu görüyorum. Gerçi ilk taşınanlar ve birkaç dönem sonrası, bina ve yerleşim alanının tam anlamıyla bitmemesi sonucu susuzluk, ısınamama yetersizlikleri gibi yer değiştirmenin sıkıntılarını yaşadılar. Sonraki dönemlerde ise şehir merkezinde sıkıştırılmış bir alanda-ortamda eğitim görmektense, geniş-kampüs şeklinde bir alanda eğitim görmenin ayrıcalığını yaşayacaklardır. İlk yıllar şehir merkezine uzaklık vb. sıkıntılar dezavantaj olarak görünse de, sonraki yıllar çevre düzenlemesi, gelişen ulaşım ağı, toplu taşım, şehirleşmenin merkezden çevreye doğru yayılması, kolejin konumunu kotarmıştır. Bizim gibi spor yapmak için okul bahçesinde sıra beklemeye, son sınıf avantajını beklemeye ihtiyaç duymayacaklar, kendilerini geliştirmeye olanak bulacaklardır bu güzel yapılanmalarla.
Günümüzde, Kolejin yapısında zaman içersinde tabi ki farklılıklar, gelişmeler olmuştur ve olacaktır. Sırf erkeklerin okuduğu bir yapıdan çıkarılıp kız öğrencilerin de alınması okula ayrı bir renk katacak, daha modern ve de sosyal bir yapı oluşturacaktır. İlk kez 10 kişilik kız öğrenci ile başlanıp 600 kişilik bir sayıya ulaşılmış. 4 kişilik yatakhaneler-koğuşlar, çalışma salonları, dinlenme yerleri, spor-kültür kompleksleri oluşturulup çağdaş bir yapıda ast-üst ilişkilerine geçilmiş. Bizdeki kaba davranış, ezme olgusu geç de olsa kalkmış… Disiplin kuralları sevgi-saygı zincirinde oturmaya başlamış. Gençler daha atak, daha cesur, daha modernize bir yapıdalar. Eğitim, öğretim açısından seçkin bir konumda, geleceğe güven veren bir oluşum içindedir. Bu güzellikleri yansıtan okul modern bir yapıya kavuşmuş; değişen, gelişen toplumsal çevreye ayak uydurmuş vaziyettedir.              
(Genç kolejliler bizlere göre daha sosyal ve daha yaratıcı bir nesil olacaktır. Hedefleri bulunan, vizyonu olan; siyasi mülahazalardan uzak, kendine güveni tam, daha özgür bir ortamda bireysel becerilerini geliştirme fırsatı bulacaklar.)

Bu yuva Anadolu’nun dört bir yanından yüzlerce öğrenciyi her yıl bağrına basarak, ülkeye hizmet vermek için insan yetiştiren bir ocak konumunu korumaya devam etmektedir. Cumhuriyetin ilerleyen yıllarında, bunun gibi güzel yuvalar kurulurken halk çocuklarının da kamu yönetiminde, ülke yönetiminde söz sahibi olabilmeleri için fırsat yaratılması ana düşünceydi. Ve bizler de bu fırsat doğrultusunda okuyup ülkenin değişik yerlerinde görev yapmanın, hizmet vermenin onurunu, ayrıcalığını yaşadık.
Kolej, öğretim süresini biz mezun olduktan sonra 4 yıla çıkarır. Ardından Enstitüde 4 yıla çıkar. Enstitünün 4 yıla çıkarılmasından da biz kurtulamıyoruz. Okula başladığımızdaki adıyla Polis Enstitüsünün, Polis Enstitüsü Yüksek Öğrenim olarak 4 yıla çıkarılıp Polis Akademisine geçiş sürecinin ilk 4 yıllık mezunları olmak da bizim döneme denk geldi.
(1978, 1979, 1980 ve 1981 yılları yaz dönemi farklı illerde yaklaşık üçer ay stajlarımız oldu. Onun dışında 1978 yılı boykot sonrası ve 1979 yılında Ankara’da kurulan banka ekiplerinde görev alarak kadro ile tanışmış olduk. Bizlerden sonra ara dönemlerdeki stajlar son sene dışında kalkarak yaz kampları oluştu.)

Kolejin taşınmasının ardından ve biz mezun olduktan daha sonraları bu kez Akademi de kademeli olarak Gölbaşı’ndaki yeni yerine taşınıyor. Bizim dönemin bir başka rastlantılarını sıralarsak; 1978 öğrenci boykotu sonrası 3 ay kadrolara gönderilmemiz sonrası ikinci yarıyılda hızlandırılmış eğitim ile eksik dersler telafi edilerek 2. sınıfa geçebiliyoruz. Okul mezuniyetinde bizden bir devre önce 3 sene üzerinden mezun olanlar askerliklerini kısa dönem olarak 4 ay yaparken, bize uzun dönem 8 ay erlik ya da 16 ay yedek subaylık uygulanıyor.
Polis Enstitüsü’nden mezun olurken mavi taşlı, isim ve armalı gümüş yüzük yaptırılıp bizlere mezuniyet anısı olarak dağıtılıyor. O yüzüğü uzun yıllar taktım. Evlilik sonrası belirli dönemlerde özellikle 10 nisanlarda takmayı ihmal etmeyip bugünlere kadar saklaya geldim. Belki o günlerin anısı diye özen göstermiş olabilirim. Bir de 82 mezunları yıllığı-albümü bizim için özel yer tutar. Hepimize birer sayfa ayrılıdır. Yıllık içersinde o dönemin öğretmenleri, idarecileri, personeli, çalışanı, ast sınıflarına kadar o günleri belgeleyen siyah-beyaz fotoğraflar, karikatürler yer alır. Yıllığı düzenleyen arkadaşlar bir yerde o günleri ölümsüzleştirmiş oldular. Ve yıllığın sonunda yer alan “her 5 yılda bir araya gelme” temennisiyle birbirimizden, 7 yıl bir arada okuduğumuz-yaşadığımız okulumuzdan, o güzel yuvamızdan ayrılıp yurdun dört bir yanına serpildik. Her 5 yılda bir araya gelemesek de bazı arkadaşlarla görev nedeniyle, tatillerde, kurslarda, terfi ve yurt dışı sınavlarında bir araya geliyoruz. Yedek subaylık günlerini dahi paylaştığımız arkadaşlarımız oluyor.
Ardından 1988 yılı Temmuz ayında Başkomiserliğe terfi sıramız geldiğinde mayıs ayında çıkan KHK gereği terfi süreleri uzatılarak sınav sistemine takılıyoruz. Terfi etmemize iki ay varken 1,5 yıl sonra gecikmeli olarak 1989 Aralık ayında sınavlara alınıyoruz. Sınavda başarılı olanlar 1990 yılı içersinde 1 aylık kursa katılma sonrası başkomserliğe terfi etmiş oluyor. Bu sınav sistemi de Emniyet Amiri olmamıza kadar devam ediyor. Emniyet amirliği rütbesini sınav sonucu 1992 yılı sonlarında aldıktan sonra sınav sistemi kalkıyor. Emniyet Müdürü rütbesine 1995 yılında 4. Sınıf Emniyet Müdürü olarak adım atıyor, 1998 yılında 3. sınıf Emniyet Müdürlüğüne terfi ediyoruz. Sonraki yıllar Müdür yardımcısı olacağımız 2001 yılı nisan ayında yeni bir değişiklikle yine sınav sistemi geliyor. Bu kez geçici ek madde ile bu dönem terfi edecek olanlar sınavdan muaf tutuluyor. Böylelikle ilk kez lehimize bir uygulamadan yararlanmış oluyoruz ve 2001 yılında 2. Sınıf Emniyet Müdürü olarak üçüncü yıldızımızı da takıyoruz.
1998 yılının haziran ayında tam 20 yıl sonra nihayet devre olarak Ankara’da bir araya gelebiliyoruz. Hem de aramızdan ayrılıp sivil yaşama geçen arkadaşlarımız, idarecilerimiz, öğretmenlerimiz Ankara polisevinde buluşuyoruz. Kolej-Enstitü sıralarımıza, yatakhanelerimize, bahçemize ve her şeyden çok birbirimizle hasret gideriyoruz. Bazı arkadaşlarla neredeyse okul sonrası ilk kez karşılaşma fırsatı buluyoruz. Dile kolay değil aradan geçen 20 yılsonunda çoluk-çocuğa kavuşmuş, saçı sakalı ağartmış, ter dökmüşüz. Kimimiz gür saçlı, kimimiz kel başlı birer olgun insan olmuşuz. Belki de meslek bizi yıpratıp erken olgunlaştırdı. Rütbe olarak büyük bir kısmımız müdürlükte ikinci yıldızımızı takmaya hak kazanıyoruz. Aynı zamanda emekli olmaya da hak kazanmış oluyoruz. Toplu olarak otobüsle Anıtkabir’e Ata’nın huzuruna çıkarak bağlılık andı verip deftere yazıyoruz özümüzü, sözümüzü. Ardından akşam yemeğine kadar serbest program çerçevesinde geziyor, Fevzi Çakmak sokağındaki Salon Rua’da buluşup oyun oynuyoruz. Akşam da polisevinde bir arada eğleniyoruz. Ertesi gün 5 yıl sonra diyerek vedalaşarak, yine yurdun dört bir yanına dağılıyoruz. Biz Erzurum’dan 4 arkadaş benim arabayla gelip dönüyoruz. Bu organizasyonda emeği geçen arkadaşlarımızı tekrar yürekten kutlamak gerek. Yapmış oldukları pek de küçümsenecek bir şey değil. 5 yıl sonra 2003 yılında devre olarak bir araya gelemesek de, bu kez tayinen Ankara’ya dönüyor, Devremizin büyük bir kısmı ile zaman zaman görüşme fırsatı yakalıyoruz
30’a yakın dönem arkadaşımız Ankara’da olsa da birçoğu ile farklı zaman ve platformlarda ancak bir araya gelebiliyoruz. Meslek yaşamı ve görev koşturmacası dışında herkes kendi kulvarında, kendi dünyasında, kendi kavgasında, çocuklarının geleceği üzerine yaşamlarını şekillendirmişler.

Koleje 113 kişi olarak giriyor, okuldan ayrılanlar ve devre kayıplarımız sonucu 92 kişi mezun oluyoruz. Akademiden mezun olurken bu sayı 65’lere düşüyor. 2. sınıf emniyet müdürlüğüne geçişte ise sayımız 50’ye düşüyor. 1998 yılı sonrası emeklilik sürecini dolduran bazı arkadaşlarımız genç emekliler kervanına katılıyor. Devre olarak Üç arkadaşımızı trafikte kaybettik.. Yakup Aslan, Nurettin Özbaş, Zeki Küçük... Üzüldük, hüzünlendik... Onları bir kez daha rahmet ve saygı ile anıyor, ailelerine sabır diliyorum...  

2004 yılında iki arkadaşımız mastır farkıyla 1. sınıf olurken, üç arkadaşımız da dilekçe vererek 1. sınıf emniyet müdürlüğüne terfien emeklilik hakkından yararlanıyor. 2004 yılında 1. sınıfa terfi sonrası Trabzon PMYO müdürlüğüne atanan arkadaşımız 2005 yılının ilk aylarında Batman il müdürlüğüne atanarak devremizin ilk asaleten atanan il Emniyet müdürü oluyor.

Kadrosuzluk nedeniyle bizim terfiler bir sonraki yıla sarkınca, 2005 yılı bizim için zor yıl oluyor. Müdürlük rütbemizde 10. yıl tamamlanırken nefesler tutuluyor, mayıs ayında toplanacak kurula endeksleniyor, bizler gibi ailelerimiz, yakınlarımız da kuruldan çıkacak sonucu bekliyor.

2005 yılının Mayıs ayında toplanan Yüksek Değerlendirme kurulunda durumları değerlendirilen (44) devremizden (34) kişi 1. Sınıf Emniyet Müdürü olurken, iki arkadaşımız vekaleten de olsa Eğitim ve İnşaat Emlak Daire başkanlıklarına atanıyor ve Koleje girişimizin üzerinden de tam tamına 30 yıl geçiyor.

Tabi ki 30 yıllık süreç güllük-gülistanlık değil. Coşkular, heyecanlar, kavgalar, mücadeleler yaşansa da ayrılmalar, zaman dışı atamalar, soruşturmalar, cezalar, erken emeklilikler, devre ve terfi kayıpları sonucu yaşanan; acılar, hüzünler, burukluklar, kırgınlıklar, bencillikler ve vefasızlıklar… Belki de yılların yorgunluğu; görev, aile sorumluluğu kolej yıllarının içtenliğini koparan. O içimizdeki ruh, kolejlilik geçmişte, anılar dağarcığında yerini alıyor…

Görev ve fedakarlık ayrılmaz şiarımız.  Ülke ve teşkilatımıza faydalı hizmetler üretebildiysek ne mutlu bizlere… Ondan ötesi can sağlığı, çocuklarımıza bırakacağımız soyadı en büyük onur ve miras olacaktır.
Herkesin, kendine göre birçok öyküsü vardır. İnsan yaşamındaki güzel anılar, yazılar, resimler ebedi olsun, sağlık öncelikli mutluluklar eksilmesin. Yeniden bir araya gelebilmek, görüşebilmek umuduyla; Her şey herkesin gönlünce olsun.  (2005)

Remzi KOÇÖZ
        

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.