28. DÖNEM KOLEJLİLER
(30 Yıl Sonrasından Bizim
Döneme Bakış)
‘Uzun
süre bir arada yaşayan insanlar ortak paydalar- değerler oluştururlar. Bunu
“ruh” olarak da adlandırabiliriz. Bizimkisi de öyle.. 30 yıl önce Anadolu’nun
dört bir yanından başkente gelerek kolejli olduk. İnsanların kısa dönem
askerliklerini dahi anlata anlata bitiremedikleri göz önüne alınırsa 7 yıl bir
arada okuyan bizlerinde anlatacak çok şeyleri yanında paylaşılacak 30 yıllık
bir süreç vardır.’
2005 yılı, koleje
girişimizin 30. yıldönümü. Kolej, o zaman Anıttepe’de
bulunuyordu. Bir yandan Anıttepe’deki eski kolej
bahçesini, bina ve çevresinde geçmişi hatırlarken, diğer yandan buraların
Emniyet Genel Müdürlüğü’ne bağlı farklı birimlerin çalışma alanı olarak
kullanılmakta olduğunu görüyorum. (Eski ve yeni binalarda Polis Akademisi idari
birimleri, FYÖ yatakhanesi, TADOC, Haberleşme, Bilgi-İşlem, Kriminal Daire
Başkanlıkları, Trafik Araştırma Merkezi konuşlanmış.) Spor salonu konumunu
koruyor. Ön bahçe yine ayni. Baharla birlikte çay ve yemek servisi veriliyor.
Değişen şey, dışarıdan da insanlar bu hizmetten yararlanabiliyor olması..
O yıllarda
(1975) TSE binası ile okulumuz arasındaki şu
andaki Başbakanlık ek binasının boş olan arsasını, spor
sahası ve gezinti alanı olarak kullanıyorduk. Sınıflar arası futbol turnuvaları
gerçekleştiriyor boş zamanlarımızda arkadaşlarla ağaçların altında bir araya
gelip sohbet ediyorduk. Koleji bitirmeye yakın bir zamanda burası elimizden
alınarak, şantiye kurulup başbakanlık ek bina inşaatı başlatıldı. Okul çevremiz
şantiye alanı gibiydi. Okul bahçesinin Yücetepe İlkokulu’na bakan bölümünde çok
katlı yan yana iki adet yurt binası bitmek üzereydi. Kolej bittikten sonra ilk
bizler burasını yurt binası olarak kullandık. 1978
eğitim-öğretim yılı başlangıcında Polis Enstitüsü öğrenci boykotunun nedenlerinden biri de evli
öğrencilerin yurtta kalma zorunluluğunun getirilmesine tepkiydi. Bu binaların
yan tarafında da Amme İdaresi ile aramızda kalan yerde karkas
halde devam eden telekomünikasyon inşaatı yükseliyordu. Şu anda Trafik
Araştırma Merkezi olarak kullanılan küçük bina ise haberleşme-foto
film-muhabere hizmetlerinin teknik elemanlarınca kullanılmaktaydı. Ve onun
yanında Kombine olarak adlandırdığımız spor kompleksi
bizlerin teneffüslerde, boş zamanlarımızda spor yaptığımız, oyun oynadığımız, söyleştiğimiz
vazgeçilmez bir alandı. Saha elden gidince dar kalan okul bahçesinde ancak
belirli zamanlarda minyatür futbol oynayabiliyor, onun haricinde bitişikteki
jandarmanın sahası ya da Anıttepe spor kompleksindeki sahadan
yararlanabiliyorduk. Kapalı spor salonumuz ise yetersiz kalıyor, sadece dersler
ve turnuvalar için kullanılabiliyordu.
Bizim
dönem mezun olduktan hemen sonra, yani 1978 yazında Kolej şu anda eğitim verdiği
İstanbul yolunda, Atatürk Orman Çiftliği karşısındaki Çamlıca
mahallesindeki yeni yerine taşındı. Okulumuz yeni yerinin son halini görünce;
bizden sonra mezun olanların daha şanslı olduğunu görüyorum. Gerçi ilk
taşınanlar ve birkaç dönem sonrası, bina ve yerleşim alanının tam anlamıyla
bitmemesi sonucu susuzluk, ısınamama yetersizlikleri gibi yer değiştirmenin
sıkıntılarını yaşadılar. Sonraki dönemlerde ise şehir merkezinde sıkıştırılmış
bir alanda-ortamda eğitim görmektense, geniş-kampüs şeklinde bir alanda eğitim
görmenin ayrıcalığını yaşayacaklardır. İlk yıllar şehir merkezine uzaklık vb.
sıkıntılar dezavantaj olarak görünse de, sonraki yıllar çevre düzenlemesi,
gelişen ulaşım ağı, toplu taşım, şehirleşmenin merkezden çevreye doğru
yayılması, kolejin konumunu kotarmıştır. Bizim gibi spor yapmak için okul
bahçesinde sıra beklemeye, son sınıf avantajını beklemeye ihtiyaç
duymayacaklar, kendilerini geliştirmeye olanak bulacaklardır bu güzel
yapılanmalarla.
Günümüzde, Kolejin yapısında zaman içersinde tabi ki
farklılıklar, gelişmeler olmuştur ve olacaktır. Sırf erkeklerin okuduğu bir
yapıdan çıkarılıp kız öğrencilerin de alınması okula ayrı bir renk katacak,
daha modern ve de sosyal bir yapı oluşturacaktır. İlk kez 10 kişilik kız
öğrenci ile başlanıp 600 kişilik bir sayıya ulaşılmış. 4 kişilik yatakhaneler-koğuşlar,
çalışma salonları, dinlenme yerleri, spor-kültür kompleksleri oluşturulup
çağdaş bir yapıda ast-üst ilişkilerine geçilmiş. Bizdeki kaba davranış, ezme
olgusu geç de olsa kalkmış… Disiplin kuralları sevgi-saygı zincirinde oturmaya
başlamış. Gençler daha atak, daha cesur, daha modernize bir yapıdalar. Eğitim,
öğretim açısından seçkin bir konumda, geleceğe güven veren bir oluşum
içindedir. Bu güzellikleri yansıtan okul modern bir yapıya kavuşmuş; değişen,
gelişen toplumsal çevreye ayak uydurmuş vaziyettedir.
(Genç
kolejliler bizlere göre daha sosyal ve daha yaratıcı bir nesil olacaktır.
Hedefleri bulunan, vizyonu olan; siyasi mülahazalardan uzak, kendine güveni tam, daha özgür bir ortamda
bireysel becerilerini geliştirme fırsatı bulacaklar.)
Bu yuva Anadolu’nun dört bir yanından
yüzlerce öğrenciyi her yıl bağrına basarak, ülkeye hizmet vermek için insan
yetiştiren bir ocak konumunu korumaya devam etmektedir. Cumhuriyetin ilerleyen
yıllarında, bunun gibi güzel yuvalar kurulurken halk çocuklarının da kamu
yönetiminde, ülke yönetiminde söz sahibi olabilmeleri için fırsat yaratılması
ana düşünceydi. Ve bizler de bu fırsat doğrultusunda okuyup ülkenin değişik
yerlerinde görev yapmanın, hizmet vermenin onurunu, ayrıcalığını yaşadık.
Kolej,
öğretim süresini biz mezun olduktan sonra 4 yıla çıkarır. Ardından Enstitüde 4
yıla çıkar. Enstitünün 4 yıla çıkarılmasından da biz
kurtulamıyoruz. Okula başladığımızdaki adıyla Polis Enstitüsünün, Polis
Enstitüsü Yüksek Öğrenim olarak 4 yıla çıkarılıp Polis Akademisine
geçiş sürecinin ilk 4 yıllık mezunları olmak da bizim döneme denk geldi.
(1978, 1979, 1980 ve 1981 yılları yaz
dönemi farklı illerde yaklaşık üçer ay stajlarımız oldu. Onun dışında 1978 yılı
boykot sonrası ve 1979 yılında Ankara’da kurulan banka ekiplerinde görev alarak
kadro ile tanışmış olduk. Bizlerden sonra ara dönemlerdeki stajlar son sene
dışında kalkarak yaz kampları oluştu.)
Kolejin
taşınmasının ardından ve biz mezun olduktan daha sonraları bu kez Akademi de
kademeli olarak Gölbaşı’ndaki yeni yerine taşınıyor. Bizim
dönemin bir başka rastlantılarını sıralarsak; 1978 öğrenci boykotu sonrası 3 ay
kadrolara gönderilmemiz sonrası ikinci yarıyılda hızlandırılmış eğitim ile
eksik dersler telafi edilerek 2. sınıfa geçebiliyoruz. Okul mezuniyetinde bizden
bir devre önce 3 sene üzerinden mezun olanlar askerliklerini kısa dönem olarak 4 ay
yaparken, bize uzun dönem 8 ay erlik ya da 16
ay yedek subaylık uygulanıyor.
Polis Enstitüsü’nden mezun olurken mavi taşlı, isim ve armalı gümüş yüzük yaptırılıp bizlere mezuniyet anısı olarak dağıtılıyor. O yüzüğü uzun
yıllar taktım. Evlilik sonrası belirli dönemlerde özellikle 10 nisanlarda
takmayı ihmal etmeyip bugünlere kadar saklaya geldim. Belki o günlerin anısı
diye özen göstermiş olabilirim. Bir de 82 mezunları yıllığı-albümü bizim için özel yer tutar. Hepimize birer sayfa ayrılıdır. Yıllık
içersinde o dönemin öğretmenleri, idarecileri, personeli, çalışanı, ast
sınıflarına kadar o günleri belgeleyen siyah-beyaz fotoğraflar, karikatürler
yer alır. Yıllığı düzenleyen arkadaşlar bir yerde o günleri ölümsüzleştirmiş
oldular. Ve yıllığın sonunda yer alan “her 5 yılda bir araya gelme” temennisiyle birbirimizden, 7 yıl bir arada
okuduğumuz-yaşadığımız okulumuzdan, o güzel yuvamızdan ayrılıp yurdun dört bir
yanına serpildik. Her 5 yılda bir araya gelemesek de bazı arkadaşlarla görev
nedeniyle, tatillerde, kurslarda, terfi ve yurt dışı sınavlarında bir araya
geliyoruz. Yedek subaylık günlerini dahi paylaştığımız arkadaşlarımız oluyor.
Ardından 1988 yılı Temmuz ayında Başkomiserliğe terfi sıramız geldiğinde mayıs ayında
çıkan KHK gereği terfi süreleri uzatılarak sınav sistemine takılıyoruz. Terfi etmemize iki ay varken 1,5 yıl
sonra gecikmeli olarak 1989 Aralık ayında sınavlara alınıyoruz.
Sınavda başarılı olanlar 1990 yılı içersinde 1 aylık kursa katılma
sonrası başkomserliğe terfi etmiş oluyor. Bu sınav sistemi de Emniyet Amiri olmamıza kadar devam ediyor. Emniyet amirliği rütbesini sınav sonucu
1992 yılı sonlarında aldıktan sonra sınav sistemi kalkıyor. Emniyet Müdürü rütbesine 1995 yılında 4. Sınıf Emniyet Müdürü olarak adım atıyor, 1998 yılında 3.
sınıf Emniyet Müdürlüğüne terfi
ediyoruz. Sonraki yıllar Müdür yardımcısı olacağımız 2001
yılı nisan ayında yeni bir değişiklikle yine sınav sistemi geliyor. Bu kez
geçici ek madde ile bu dönem terfi edecek olanlar sınavdan muaf tutuluyor.
Böylelikle ilk kez lehimize bir uygulamadan yararlanmış oluyoruz ve 2001
yılında 2. Sınıf Emniyet
Müdürü olarak üçüncü yıldızımızı da
takıyoruz.
1998 yılının haziran
ayında tam 20 yıl sonra nihayet devre olarak
Ankara’da bir araya gelebiliyoruz. Hem de aramızdan ayrılıp sivil yaşama geçen
arkadaşlarımız, idarecilerimiz, öğretmenlerimiz Ankara polisevinde buluşuyoruz.
Kolej-Enstitü sıralarımıza, yatakhanelerimize, bahçemize ve her şeyden çok
birbirimizle hasret gideriyoruz. Bazı arkadaşlarla neredeyse okul sonrası ilk
kez karşılaşma fırsatı buluyoruz. Dile kolay değil aradan geçen 20 yılsonunda
çoluk-çocuğa kavuşmuş, saçı sakalı ağartmış, ter dökmüşüz. Kimimiz gür saçlı,
kimimiz kel başlı birer olgun insan olmuşuz. Belki de meslek bizi yıpratıp
erken olgunlaştırdı. Rütbe olarak büyük bir kısmımız müdürlükte ikinci
yıldızımızı takmaya hak kazanıyoruz. Aynı zamanda emekli olmaya da hak kazanmış
oluyoruz. Toplu olarak otobüsle Anıtkabir’e Ata’nın
huzuruna çıkarak bağlılık andı verip deftere yazıyoruz özümüzü, sözümüzü.
Ardından akşam yemeğine kadar serbest program çerçevesinde geziyor, Fevzi
Çakmak sokağındaki Salon Rua’da buluşup oyun
oynuyoruz. Akşam da polisevinde bir arada eğleniyoruz. Ertesi gün 5 yıl sonra
diyerek vedalaşarak, yine yurdun dört bir yanına dağılıyoruz. Biz Erzurum’dan 4
arkadaş benim arabayla gelip dönüyoruz. Bu organizasyonda emeği geçen
arkadaşlarımızı tekrar yürekten kutlamak gerek. Yapmış oldukları pek de küçümsenecek
bir şey değil. 5 yıl sonra 2003 yılında devre olarak bir araya gelemesek de, bu
kez tayinen Ankara’ya dönüyor, Devremizin büyük bir kısmı ile zaman zaman
görüşme fırsatı yakalıyoruz
30’a yakın dönem
arkadaşımız Ankara’da olsa da birçoğu ile farklı zaman ve platformlarda ancak
bir araya gelebiliyoruz. Meslek yaşamı ve görev koşturmacası dışında herkes
kendi kulvarında, kendi dünyasında, kendi kavgasında, çocuklarının geleceği
üzerine yaşamlarını şekillendirmişler.
Koleje 113 kişi olarak
giriyor, okuldan ayrılanlar ve devre kayıplarımız sonucu 92 kişi mezun
oluyoruz. Akademiden mezun olurken bu sayı 65’lere düşüyor. 2. sınıf emniyet
müdürlüğüne geçişte ise sayımız 50’ye düşüyor. 1998 yılı sonrası emeklilik
sürecini dolduran bazı arkadaşlarımız genç emekliler kervanına katılıyor. Devre
olarak Üç arkadaşımızı trafikte kaybettik.. Yakup Aslan, Nurettin Özbaş, Zeki
Küçük... Üzüldük, hüzünlendik... Onları bir kez daha rahmet ve saygı ile
anıyor, ailelerine sabır diliyorum...
2004 yılında iki arkadaşımız mastır farkıyla 1. sınıf
olurken, üç arkadaşımız da dilekçe vererek 1. sınıf emniyet müdürlüğüne terfien
emeklilik hakkından yararlanıyor. 2004 yılında 1. sınıfa terfi sonrası Trabzon
PMYO müdürlüğüne atanan arkadaşımız 2005 yılının ilk aylarında Batman il
müdürlüğüne atanarak devremizin ilk asaleten atanan il Emniyet müdürü oluyor.
Kadrosuzluk
nedeniyle bizim terfiler bir sonraki yıla sarkınca, 2005 yılı bizim için zor
yıl oluyor. Müdürlük rütbemizde 10. yıl tamamlanırken nefesler tutuluyor, mayıs
ayında toplanacak kurula endeksleniyor, bizler gibi ailelerimiz, yakınlarımız
da kuruldan çıkacak sonucu bekliyor.
2005 yılının Mayıs ayında toplanan Yüksek Değerlendirme kurulunda
durumları değerlendirilen (44) devremizden (34) kişi 1. Sınıf Emniyet Müdürü
olurken, iki arkadaşımız vekaleten de olsa Eğitim ve İnşaat Emlak Daire
başkanlıklarına atanıyor ve Koleje girişimizin üzerinden de tam tamına 30 yıl
geçiyor.
Tabi ki 30 yıllık süreç güllük-gülistanlık değil.
Coşkular, heyecanlar, kavgalar, mücadeleler yaşansa da ayrılmalar, zaman dışı
atamalar, soruşturmalar, cezalar, erken emeklilikler, devre ve terfi kayıpları
sonucu yaşanan; acılar, hüzünler, burukluklar, kırgınlıklar, bencillikler ve
vefasızlıklar… Belki de yılların yorgunluğu; görev,
aile sorumluluğu kolej yıllarının içtenliğini koparan. O
içimizdeki ruh, kolejlilik geçmişte, anılar dağarcığında yerini alıyor…
Görev ve fedakarlık ayrılmaz şiarımız. Ülke ve
teşkilatımıza faydalı hizmetler
üretebildiysek ne mutlu bizlere… Ondan ötesi
can sağlığı, çocuklarımıza bırakacağımız soyadı en büyük onur ve miras
olacaktır.
Herkesin, kendine göre birçok
öyküsü vardır. İnsan yaşamındaki güzel anılar, yazılar, resimler ebedi olsun,
sağlık öncelikli mutluluklar eksilmesin. Yeniden bir araya gelebilmek,
görüşebilmek umuduyla; Her şey herkesin gönlünce
olsun. (2005)
Remzi KOÇÖZ
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.