10.10.19

İğne ve Çuvaldız


“İĞNE ve ÇUVALDIZ”

‘Denetim mekanizmasında daha rasyonel bir işlerliğin sağlanması için iç denetim yanında dış denetimin de gerçekleştirilmesi yadsınamaz. Aslolan kamuoyu/hizmet verilen toplum tarafından denetime tabi tutulmaktır. Yapılan hizmetin memnuniyet ya da memnuniyetsizlik olarak geriye dönüşümünün sağlanması sonucu gerçek denetim gerçekleşmiş olacaktır.’

Bugüne kadar “yen kırılır içinde kalır” sözünden hareketle teşkilatın olumsuz olarak görünen yönlerini pas geçmiş ya da kısır döngüler şekline dönüştürmek istememiştim. Genel olarak teşkilatın teknolojik açıdan, nitelik ve nicelik açılardan gelişmesi yanında ulusal sınırları aşarak uluslararası arenada da güvenlik hizmeti ifa etmemizi gururla anmıştım. Sonrasında özlük hakları, özerk yapı gibi hayallere dalmıştım. “Ağaçtan düşmeyen acının ne olduğunu bilemez” sözünü pratikten bilsekte hep pozitif, olumlu duygu ve düşüncelerle meslektaşlarımıza karamsarlık yerine umut motivasyonunu ön planda tutmaya çalıştım.
Gel gör ki işin gerçeği hiç öyle değil, öylede görünmüyordu! Biz pollyannacılık/mutluluk oyunu oynarken kimileri kral çıplak diyordu. Sokak artık bizi sorguluyordu. Son yıllarda hoşnutsuzluk ve huzursuzluk ön plana çıkmış, güvensizlik pompalanıyordu. Kiminle konuşsak –tanıdık tanımadık, eş, dost, akraba, aile meclisi dahil- karamsar bir tablo çiziyorlardı. Kimi gelişmeleri fırsat bilerek polisin artık sokaktan silindiğini, suçluların cirit attığını söylerken, kimileride; yasaların otoriteyi zayıf düşürüp adeta suçları teşvik ettiğini vs. dile getiriyor.
Bir yandan Küreselleşme adı altında ulusların değerleri değersizleştirilirken diğer yandan AB şemsiyesi altına girmek için yapmamız gereken ev ödevlerini abartmış olmamızdan kaynaklanıyor. Kraldan çok kralcı olmak gibi.. Avrupa standartlarına ulaşalım derken reform çalışmalarımızda onları bile solladık. Örnek mi? İdari/önleme arama ile ilgili 2001 yılında Anayasa da yapılan değişiklik…
İdari arama adı altında güvenlik güçlerini iyice zafiyete soktuk. TV kameralarına ilginç görüntüler sunduk. İnisiyatif kullanamayan, eli kolu bağlı, aciz bir güvenlik örgütü görünümünde, yasaların bize tanıdığı yetkileri kullanamaz duruma geldik.
Sorunlar iller tarafından genel müdürlüğe iletilse de -uygulamadaki sorunları çözümlemek amacıyla- yönetmeliklerde yapılan değişiklikler yetersiz kaldı. Uygulamada kaos yaşanırken ek kanun maddeleri şeklindeki yeni düzenlemeler zamana kalıyordu. Bazen Yargı-İdare çatışması/üstünlüğü ön plana çıkartılarak sorunlar daha da sarmal hale geldi. Adli kolluk sistemi yasal olarak oluşmasa da fiiliyatta uygulanıyordu. Kolluk, PVSK’da yapılan 5 maddelik son değişimle biraz rahatlamaya çalışsa da genel olarak sıkıntılar devam ediyordu. Önleme yakalaması gibi en elzem konuda yetki veren yasa değişikliği gerçekleştirilememişti!

Gelelim sokağın yansımalarına;
Evinin önünden çalınan arabasını pencereden gören insan mahalli karakolu telefonla arayarak durumu anlatıp “yol tek yönlü olup karakolun önünden geçiyor, ekip ya da görevliniz hemen yolu keserse araç ve sanıklar yakalanabilir, bende hemen geliyorum.” Telefona çıkan polis memuru ne cevap verse beğenirsiniz:
- Savcılığa dilekçe vermeniz lazım!

Yaşlı iki kadın  “rahatsız edildiklerini” beyanla devriye gezen polise:
“şu iki genç bizim peşimizde, uzun süredir takip ediyor, çantamızı almak için, kap kaç için takipte olabilir, durumları davranışları şüphe arz ediyor.”
Hanımefendi,  -Karakola gidip şikayette bulunun!
Karakolun o çevrede olduğunu sanan bayanların polis kulübesi aranmaları üzerine biraz önceki memur bu kez, mıntıka karakolunu tarif eder. Bayanlar ilgisizliğe öfkelenerek, bu kez: “siz polis değilmisiniz?” diye sorunca bizim polisimizden şu şekilde cevap alırlar: “biz çevik kuvvetiz, biz bu işlere bakmayız!”
Bu cevap üzerine Bayanlar afallayarak ne yapacaklarını şaşırırlar. Zaten şüpheli konumundaki şahıslar çoktan yeni bir av bulmak için karşı caddeye geçerek gözden kaybolmuşlardır.
Bunun gibi örnekler -geçiş sürecinin sancıları olarak- eksiğiyle/fazlasıyla say say bitmez…

Kendimden bir örnekle devam edeyim. 19 Mayıs 2005 tarihinde evimiz soyuluyor. Çalınanlar arasında tabanca da olunca tabiî ki soruşturma şahsıma da yöneliyor. Olayın üzerinden iki hafta geçmesine rağmen çalınan tabancanın illere bildirilmemiş olmasını tespit ederek müdür yardımcısı arkadaşa iletmem üzerine ilgili karakol amiri tarafından aranarak ve de özür dilenerek gereğini yaptıklarının teyidini almıştım. Gecikmeler/unutmalar olabilir diyerek çok fazlada üzerinde durmadım. Gel gör ki 2,5 yıl sonra il teftişinde GBT işlemlerini denetlerken kendimle ilgili tabancanın akıbetini sorduğumda hayrete düşmedim değil! Tabanca çalıntı/kayıplar listesinde görünmüyordu! Ondan sonrasını ilgili memur, tabancanın çalındığı il’e/büroya ulaşarak 02.11.2007 tarihinde tabancanın GBT kayıtlarına girmesini sağladı. Bu kez ne beni arayan, nede özür dileyen oldu. Her halde arkadaşlarımızın işleri çok yoğun. Bu tür angaryalara ayıracak vakitleri pek yok. Ne diyelim, bugün bana yarın sana!  

2007 yılı içerisinde, inceleme-araştırma amaçlı çalışma gurubu olarak yurdun belirli illerinde yapmış olduğumuz toplantılarda, mülakatlarda kadronun, uygulamacıların farklı algılamalarla (Adliye-İdare-Polis) görev yapmaya çalıştıklarını gözlemledik.
Yasaların uygulanmasında standartların oluşmayıp geçiş sürecinin yaşandığı ve bunun doğal olduğunu seslendirdik. Farklılıklar, olumsuzluklar yaşanmadan, içtihatlar oluşmadan genel kanaat belirlemek hukuk açısından eksiklik addedilecektir.
Aslolan toplum desteğidir. Polisin yıllarca halkla ilişkiler olarak belirli gün ve haftalarda toplumun farklı kesimleriyle düzenlediği toplantılar, mülakatlar, anketler, konferanslar, panelller, sempozyumlar, anketler, ikili ilişkiler, hizmetler, geriye dönüşümler; kamuoyu tarafından yapılan değerlendirilmesi, bakış açısının yansıması olacaktır.
Polis hizmet vermiş olduğu ilde, ilçede, bölgede -kendisine vicdanlarda verilen/verilecek notu önemseyerek- eksikliklerini, aksaklıklarını düzeltme yoluna gidip kamuoyu desteğini daha da artırmalıdır.  Önemli olan hatalardan ders çıkararak yeni hatalara meydan vermemektir. 28. 03. 2008
           
            Remzi KOÇÖZ
           



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.